İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni Mes’elesinde Riskli Adımlar: III

Durmuş HOCAOĞLU

Ermeni mes’elesinde kesin bir çözüm arayışı olarak milletlerarası bir mahkemeye gitme teşebbüsünün riskleri sâdece buraya kadar dercettiklerimizden ibâret olmuş olsaydı, yine de belki göze alınabilir evsafta sayılabilirdi. Ancak daha fazlası var; öylesine ki, bu – ve benzeri – bir mevzûda milletlerarası bir mahkemeye gitmeyi değil ki teklîf ve fakat hattâ kabûl bile eden taraf olmadan önce bin kere düşünmek gerek. Çünkü bu noktadan îtibâren artık mes’elenin teknik ve hukukî tarafına değil felsefî tarafına intikal etmiş olmaktayız. Felsefî prensipler hukukî prensiplerden daha üstün ve daha öncelikli olmakla yapılacak hatâların tevlîd edeceği netîceler ve müteşebbislerin omuzlarına yüklenecekleri vebâl de o nisbette ağır olacaktır. Bu hükûmetin bugüne kadarki birçok politikasından edinmiş olduğum tecrübe ile, bu mevzûda da felsefî bir derinlikten mahrum, hâdiselerin akışına göre şekillendirilen vazıyet alışlarla karşı karşıya bulunduğumuzdan ciddî sûrette şüphe etmekte olduğumu söylemeliyim. Hâl böyle ise, bu, bir trajedi ile noktalanabilecek bir mâceraya gözü kara dalmak demektir. Zîra, Bismarck’ın vurgu ile belirtmiş olduğu gibi, “devlet makinası ânî gelişmelere müsâit değildir” [*]. Yâni, devlet, bir sür’at teknesi gibi kolay ve ânî manevra yapabilemez; O, ağır tonajlı büyük bir gemiye müşâbihtir, ânî manevralara dayanamaz. Bu sebeple de her devletin her hususta, anî sürpizler karşısında hazırlıksız yakalanmamak için en ince teferruatına kadar üzerinde tefekkür edilmiş asıl ve yedek projeleri olmalıdır; günümüzün yaygın tâbiriyle, A planı yanında aynı planın akamete uğraması hâlinde hemen devreye konabilecek bir B, bir C planı gibi.
Bu sebebe binâen, hakîki siyâset, taşra siyâsetinden farklı olarak, otuzbeş hamle sonrasını görebilen birinci sınıf bir satranç oyuncusu gibi oyun kurabilmek demektir.
İmdi bu teklîf ne bir B planı olabilir ve ne de C ve ilââhir; asla telâffuz dahi edilmemelidir.
Gayet basit: Böyle bir dâvâ, mâhiyeti gereği meselâ AİHM’de veya bir başkasında görülenlerden, usûlden önce esastan farklıdır. Vâkıa AİHM’yi kabûl etmek dahi netîceten, bir devletin hükümranlığının en temel esaslarından olan kendi hukukunu kendisi tâyin etme prensibine halel getirmesi noktai nazarından tam bağımsızlık prensibini zedelemektedir; ancak, ‘bir yere kadar’, devlet ile vatandaşı arasında halledilemeyen hukukî bir uyuşmazlık durumunda kerhen de olsa tahammül edilebilir birşey olarak telâkkî edilebilir, belki. Fakat burada vazıyet esastan radikal bir farklılık arzetmektedir; çünkü bu mahkemede yargılanacak olan, evvelen ve behemâl bilinmelidir ki, bir devlet değil bir millet ve buna bağlı olarak, bir milletin haysiyeti, şerefi, vekarı, gururu, tarihi, istikbâlidir ve vatanıdır.
Bir milletin “yargılanabilir” olduğununun kabûl edilmesi, bizzat yargılanmasından daha alçaltıcıdır. Zîra, sâlisen yine behemâl bilinmelidir ki, milletler mahkemelerde yargılanamazlar; hiçbir milletin istikbâli ve kaderi mahkeme salonlarında tâyin ve tesbît edilemez. Burası, bağımsız ulus-devlet olmaklığın temel prensibi olarak, devletlerin, sıradan ahlâkî kaanunlara tâbî kurumlar olmadığını ve hiçbir devletin hiçbir sûrette bir başka merci’tarafından muhâkeme edilemeyeceğini – çünkü bu takdirde muhâkeme edilenin devlet olma vasfı sâkıt olur – temel bir prensip olarak vaz’eden Hegel’in dahi tıkandığı noktadır. Böyle bir fikir, saf bir mücerret fikir olarak dahi gayri meşrû olacağı gibi, böyle bir mahkeme Nürnberg mahkemesinden dahi daha aşağılayıcı olacaktır.
Bu îtibarla, mahkemenin netîcesinden bağımsız olarak – kazanılacağından kesinkes emîn olunulsa dahi – böyle bir mahkemede yargılanmayı kabûl etmek, Türk milletinin “yargılanabilir” olduğunu kabûl etmek demektir; işte bu, asla meşrû addedilemez.
Mükerreren: Milletler mahkemelerde yargılanamazlar; hiçbir milletin istikbâli ve kaderi mahkeme salonlarında tâyin ve tesbît edilemez.

Onun yeri başkadır.

[*] Otto Von Bismarck., Düşünceler ve Hâtıralar., Çeviren: Nijad Akipek., Millî Eğitim Bakanlığı Yayınları., C: II., İstanbul, 1991., s.191

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yazidetay.asp?AuthorID=84&ArticleID=3344

Yorumlar kapatıldı.