İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Atatürk’ü kurtaralım!

Engin Ardıç

Dincilerin değil, birtakım ‘Atatürkçü geçinenlerin’ elinden… Çünkü terör estiriyorlar. İşi ya küfüre döküyorlar, ya da düpedüz yalancılığa.

Fatih Altaylı’nın dediği gibi, bu durumda, bu ortamda hiçbir şey tartışılamıyor, tartışılamaz. Hiçbir sağlıklı sonuca varılamaz. Bu şekilde, Türkiye’nin gerçeklerini yeniden değerlendirmek, hele onlarla hesaplaşmak şöyle dursun, saldırıya uğrama ya da kalp spazmı geçirme tehlikesini göze almadan ağız bile açılamaz.

Bu Ermeni meselesinde de böyle, Kürt meselesinde de böyle, Kıbrıs konusunda da böyle, Atatürk konusunda da böyle…

Azıcık değişik düşünen herkese ‘vatan haini’ yaftasını yapıştırıyorlar. Ardından hakaretler yağmur gibi yağmaya başlıyor: Liboş, sinsi, içi kirlenmiş, cahil, tembel, bilgisiz, dönek… Öğrenmeye, düşünmeye, yorumlamaya çalışanlara edilen bu ‘basın zulümü’, gidiyor ya ‘Avrupa Birliği’ne satılmış’ karalamasına, ya da ‘AKP’yi destekliyor’ haksızlığına varıyor.

Bu adamlar beton kafalı.

Düşünceleri yok, papağan gibi tekrarladıkları sloganları var.

Kendi sabit fikirlerini dayatmak uğruna da gerçekleri çarpıtmaya başvurmakta hiçbir sakınca görmüyorlar. Kimisi daha sağda, kimisi daha solda gibi görünüyor ama ortak noktaları da ‘asker postalı öpme’ zevki!

Çünkü, demokrat görünmeye çalışıyorlar ama, hepsi faşist. Eskaza yeni bir darbe olsa zil takıp oynayacaklar. ‘Siyasi anlamda’ koyulmaya alıştıkları ve giderek bunu sevdikleri için ‘koydu mu oturtacak’ birilerinin arayışı içindeler. Atatürk’ü put yapmışlar, ona tapıyorlar. İnönü’ye toz kondurmuyorlar. Gençlerin onları iplemediğini, yazılarının artık okunmadığını, eski etkinliklerinin, eski havalarının kalmadığını sezince de büsbütün çileden çıkıyorlar.

Atatürkçü geçiniyorlar ama Atatürk’ün mirasına en büyük kötülüğü onlar yapıyorlar.

Çünkü rehberleri, Atatürk’ün hepimize önerdiği şekilde bilim, akıl ve sağduyu değil. Bunlar çağdaş da değiller. Çoğu çapsız ve güdük kişiler. İkinci sınıf aydınlar, üçüncü sınıf yazarlar. Bu nedenle de açık fikirli, özgür beyinli ve daha bilgili kişilerin onları sollayıp geçmeleri onları çıldırtıyor. Ezberlerinin bozulması onları fena halde rahatsız ediyor.

Azıcık daha bozalım bakalım… Madem Atatürk’ün hiçbir şekilde eleştirilemez olduğu ‘dogmasından’ hareket ediyorlar, onlara şunu sorayım: Atatürk, 1937 yılında başbakan İsmet İnönü’yü hem de kavgalı gürültülü bir tartışmadan sonra görevden aldı, yerine, ‘iktisat vekilliği’ yapmış ve İş Bankası’nın da kurucusu Mahmut Celal Bayar’ı atadı. Bu adam, daha sonra Milli Şef İnönü’nün bir muhalefet partisi kurmasına ve iktidara da gelmesine izin vereceği, vermek zorunda kalacağı bir zattı.

1950 yılında bu adam serbest seçimlerle ve halk oyuyla iktidara geçti. (Darbeyle de devrildi. Oysa Atatürk, ordunun politikaya karışmasını kesinlikle ve şiddetle yasaklamamış mıydı? Taa İttihat ve Terakki döneminden beri çabası bu yönde olmamış mıydı? Bütün gücüyle ‘meclis hakimiyetini’ savunmamış mıydı? Sakarya Savaşı’nın en karanlık günlerinde bile ‘olağanüstü yetkilerinin kaynağını’ meclis kararında aramamış mıydı?)

Atatürk’ün başbakanına halk destek verdi yani. Onun atadığı yeni başbakan da bir yıl sonra, bugün de yürürlükte olan ‘Atatürk’ü Koruma Kanunu’nu’ çıkardı… Bu durumda 1950 yılında ‘karşıdevrim’ başlamış olur mu olmaz mı?

Ne dersiniz Atatürkçü geçinenler? Yoksa Atatürk’ün tercihlerine karşı çıkmak cüretini mi göstereceksiniz?

http://www.aksam.com.tr/yazar.asp?a=60036,10,2&tarih=30.11.2006

Yorumlar kapatıldı.