İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yeni Vakıflar Yasası…

Mihail Vasiliadis 20.11.2006 

Bir laf vardır ‘dağa gebe kaldı, fare doğurdu’ derler. Bizim Vakıflar Yasası bunu anımsattı. Meclis olağanüstü toplandı, iktidar bağırdı, muhalefet gürledi, ortalık karıştı. Sonunda ne oldu? Ortaya, suya sabuna dokunmayan, dolayısıyla da bugüne kadar toplanan pisliği temizleyecek güçte olmayan, bir ucube çıktı!

Neydi bizim sorunlarımız? Her şeyden önce, 180 bin kişilik bir kitleyken, 72 parçaya ayrılmış bulunan varlığımızın tek bir idare çatısı altında toplanması. Buna çözüm getirmiyor yeni yasa. Biraz açıklayayım. İstanbul’daki Rum Ortodoks Cemaatinin nüfusu kalabalık iken, daha küçük idari parçalara bölünmesinin bir mahzuru yoktu; hatta yönetimi daha kolaydı. Mal varlığı, vakıf statüsüne alınan bu bölgeler arasında bölünmüş, Balıklı Hastanesi, Büyükada Yetimhanesi ve Liseler ortak mal olarak kalmıştı. Şimdi bazı bölge vakıflarında, değil cemaat, idare heyetinde görev alacak kişileri bulmak bile zor. 180.000 kişinin gereksinimlerini karşılamak üzere oluşan kuruluşun ağırlığı birkaç binin omuzlarında kaldı. Eğer tez elden bir reorganizasyona gidilmezse, sık sık bizim için kullanılan deyimle, ‘İstanbul mozaiğinin nadide bir parçasını oluşturan’ Rum toplumundan ne kalır, bilemiyorum.

Bir diğer sorunumuz ‘mazbut’ olarak ilan edilip, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün eline geçen Cemaat Vakıfları. Yeni yasa bunların asıl sahiplerine iadesi sorununa da çözüm getirmiyor. Yukarıda belirtildiği gibi, İstanbul’un bazı bölgelerinde Rum kalmadı. En basit bir mantıkla bunların en yakın bölge Rum vakfıyla birleşmesi icap ederdi. Örneğin Ortaköy okulunun idaresinin Beşiktaş ya da Arnavutköy Cemaati’nce ele alınması gerekirdi. Oysa, aralarında hiçbir benzerlik yokken, bu konuda Müslüman vakıfları için öngörülen yöntem uygulanmış, ‘mazbut vakıf’ il‰n edilerek, varlıklarıyla birlikte Vakıflar Genel Müdürlüğünce el konmuştu.

Üçüncü sorunumuz manastırlar. En önemli sorunlardan biri. Bunların mallarına da Vakıflar G.M. el koymuş durumda ve yeni yasa bu soruna da çözüm getirmiyor. Kınalıada’daki Hıristos Manastırı’nda kurulup okul çağındaki çocukların istifadesine sunulan yaz kampı dolayısıyla olay basının ilgisini çekmiş, bu sütunda da konuyla ilgili yazı çıkmıştı. Vakıflar G.M. kampın açılmasına izin vermemiş, manastırın kendi idaresinde olduğunu iddia etmişti. Şimdi, Vakıflar G.M.’nün Hıristos, yani Hazreti İsa ile ve Ortodoks Manastırlarıyla ne gibi bir ilgisi olabileceğini varın siz düşünün!

Dördüncü sorun mezarlıklar. Yasada bu konuda da çözüm yok. Lozan hükümleri göz önüne alınmadan, azınlıklara ait mezarlıklara Belediyeler tarafından el konmuş durumda. Oysa Ortodoks inancında mezarlık ibadetin hemen hemen bir parçası. Her mezarlıkta en az bir kilise bulunur ve dinen tespit edilmiş olan günlerde ayinler yapılır. Dinin yapısı gereği, bunlar kiliselerimizin bir uzantısı ve ibadetimizin bir kısmıdır. Buralara müdahale, dinimize müdahaledir. (Örneğin, Şişli Rum Ortodoks Mezarlığına müdahale edilmiş ve Rum Ortodoks olmayan kişilerin gömülmeleri emredilmiştir. Dinsel hislerimizi şiddetle rencide eden bu sorunun da bir yerde ele alınması ve çözülmesi gerekir.)

Yıllarca okul olarak kullanılan birçok gayrimenkulumuz, bölgede yeterli sayıda öğrenci olmaması dolayısıyla artık okul olarak hizmet verememektedir. Bu binaların, gerekli tadil‰t yapılarak başka amaçlarla kullanılıp değerlendirilmesine izin verilmemektedir. Bunların arasında, özel ahşap/taş karışımı yapısıyla dikkati çeken, Beyoğlu İlk yardım Hastanesinin arkasındaki Merkez Rum Kız Lisesi, Tarlabaşı Bulvarı sonundaki Aynalıçeşme Rum İlkokulu gibi binalar mevcut. Yeni yasa bu sorunu da çözmemiştir.

1936 yılında vakıflardan bir gayrimenkul mal beyannamesi istenmişti. Yıllar sonra, azınlık vakıflarına ait beyannameler raftan indirilmiş ve bu tarihten sonra edinilen mallara el konmuştur. Gerekçe, vakıflarımızın, güya, bu tarihten sonra başka gayrimenkul edinme hakkı olmadığı. Bunun haksızlığı ve geçersizliği, uygulayanlar dahil, herkes tarafından kabul edildiği halde, yeni yasayla bunlara da tam bir çözüm getirilmemektedir.

Vakıflarımızın uluslararası faaliyette bulunması açıkça yasaklanmadığı halde, bu olanak fiilen engellenmiştir. Yasada, bunun için vakfiyede madde bulunması gerekir denmektedir. Oysa bizim vakıfların, yapısı ve tabiatı icabı, vakfiyeleri yoktur.

Üstüne üstlük, yasanın uygulanması ne idüğü belirsiz bir ‘mütekabiliyet’ esasına bağlanmıştır ki, olsa bile her türlü olumlu yönlerini ortadan kaldırmaktadır. ‘Mütekabiliyetin’ ne menem bir şey olduğunu bu sütuna defalarca yazdık. Gerekirse yine yazarız…

http://www.gundemimiz.com/haber.asp?HaberId=24474

Yorumlar kapatıldı.