İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Papa’yı protesto ederken

Haluk Şahin 

Öyle görünüyor ki, Papa 16. Benediktus’un Türkiye’yi ziyareti Recep Tayyip Erdoğan hükümetini en zayıf olduğu dersten sınava sokacaktır: Kriz Yönetimi.
Bu hükümetin 301. madde ve Orhan Pamuk’un yargılanması gibi sınavlarda aldığı kırık notlar, bu alandaki zayıflığının (tembelliğinin) kanıtlarıdır. Kolayca geçilebilecek olan sınavlar, gerekenler yapılmadığı ya da yeterince ders çalışılmadığı için Türkiye’yi dünya önünde rezil eden tanıtım felaketlerine dönüşmüştür.
Bu kez de felaket geliyorum demektedir. Papa’nın ziyareti dünya çapında büyük bir ‘medya olayı’na dönüşmüştür. Binlerce gazeteci sırf bu olayı izlemek için Türkiye’ye gelmektedir. Türkiye’deki yabancı basın ajansları ve habercileri her şeyi bırakıp salt bu olaya odaklanmıştır.
Başta 1.1 milyar Katolik olmak üzere, tüm yerküre Papa’yı adım adım izleyecek, Türkiye günlerce manşetlerde, birinci sayfalarda, ilk haberlerde, yorumlarda olacaktır.
Ama nasıl? Bu gazetelerde Türkiye’nin kimliği hakkında neler yazılacaktır? Bu televizyonlarda ‘İşte Türkiye! İşte Türkler!’ yazılarının arkasında hangi görüntüler gösterilecektir? Bu gazete sayfalarından ve televizyonlardan yansıyacak görüntülere bakarken kendimizle gurur duyabilecek miyiz?
Bu ziyaretin küresel boyutta bir medya olayına dönüşmesinde şaşacak bir yan yok:
21. yüzyılın tüm çatışma senaryoları o dört gün boyunca Türkiye köprüsünde buluşuyor:
Batı-Doğu, Hıristiyanlık-Müslümanlık, Avrupa-Türkiye, demokrasi-despotizm, bağnazlık-hoşgörü, vb. vb.
Çerçeveler hazırdır ve bu ziyareti izlemek üzere Türkiye’ye gelecek olan haberciler olup bitenlere bu çerçevelerden bakacaktır. Kafalarındaki resimleri doğrulayacak resimler arayacaktır.
Bundan önceki Papa’yı bir Türk’ün vurmuş olması, Trabzon’da geçen yıl bir Katolik papazın öldürülmüş olması da konunun baharatıdır.
Papa 16. Benediktus’un ya da eski adıyla Kardinal Ratzinger’in Türkiye ve Müslümanlar açısından kolay savunulur bir kişi olmadığı açıkça ortadadır. Gençliğinde Naziliğe bulaşmış olan bu dar görüşlü din adamı, daha sonraki yıllarda Türkiye’yi Avrupa’dan dışlayan sözler ederek öfkeleri üzerine çekmiş, birkaç ay önce de İslamiyet konusundaki duyarsız konuşmasıyla her şeyin üzerine tuz biber ekmiştir.
Böyle bir kişinin ziyaretinin protesto edilmesi elbette demokratik bir haktır. Ama, demokrasiye (ve Türkiye’ye) yakışan bir biçimde yapılması şartıyla. Bu ülkenin Avrupa’daki ve başka yerlerdeki düşmanlarına ‘İşte Türkler!’ dedirtecek malzeme sağlamaması şartıyla.
Yasadışı eylemler, şiddet çağrıları, maket ve bayrak yakmalar, ağzından köpükler saçan öfkeli güruhlar, harem-selamlık görüntüleri, antisemitik sloganlar Türkiye’yi korkutucu bir yer olarak görmek ve göstermek isteyen birilerini çok memnun edecektir.
Belki Papa’nın kendisi de bunlara dahildir. Belki ziyaretinin asıl nedeni de budur!
Erbakan’ın Saadet Partisi, İstanbul’da düzenlediği ‘büyük’ protesto mitingiyle, hem Türkiye hem de kendisi açısından büyük bir risk üslenmiştir. Bu miting kontrolden çıkarsa 1980’deki Konya mitingi ya da Kaddafi’nin çadırındaki fırça toplantısı gibi simge olay haline dönüşebilir.
En baştaki kriz yönetimi sınavına dönüyorum: Böyle bir zamanda hükümetin yapacağı şey bin bir bahaneyle ülkeyi boşaltmak mı, yoksa ben bu krizi nasıl kendi lehime çeviririm diye düşünmek mi olmalıdır? 

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=205489

Yorumlar kapatıldı.