İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeniler’in beklentisi…

METİN ÖZKAN 

FRANSA Parlamentosu’nda kabul edilen sözde Ermeni soykırımının inkarını suç sayan yasa, Ermenistan’da yaşayan Ermeniler’in ve diğer ülkelerdeki yurttaşlarının bir bölümünü büyük bir beklentıye soktu.
Bunlardan ilki, Ermenistan Cumhuriyeti’nin -Batı Ermenistan diye adlandırdığı -Türk topraklarına doğru genişlemesi ve asılsız soykırıma uğradığı iddia edilenlerden bir bölümü için tazminat sağlanmasıdır.
Anımsamakta yarar var; Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında Girne’deki evini kaybeden Tatiana Loizidu adlı Kıbrıslı Rum’un ‘evine el konulduğu’ gerekçesiyle açtığı davada AİHM, 1998’de nihai kararını vererek Türkiye’ yi toplam 700 bin dolar tazminat ödemeye mahkum etmişti. Türkiye’ nin beş yıl boyunca uygulamadıgı bu karar faizi ile birlikte 1 milyon dolara ulaştı. Türkiye, bu tazminatı ödemekten kaçışı olamayacağını yazık ki uzun bir süre göremedi.
Bu örneğin benzerinin, hatta daha da büyüğünün yaşanması tehlikesi kapımızda. Soykırımı suçu, hukuki bir suç olduğundan dolayı, sözde soykırıma tabi olan mağdurlar tazminat talep edebilir ve tazminat ödenmesi gerekebilir. Böyle bir durumda yüz binlerce Ermeni’nin öldüğü iddia edildiğinden, bunlara ödenmesi gereken tazminat Türkiye için büyük bir maddi felaket olacaktır. Aynı akıbete Almanya da uğramış, Nazi Almanyası’nın II. Dünya Savaşı’nda Yahudiler’e yönelik ‘Holocaust’ girişimi bu ülkeye 100 milyar dolarlık bir tazminata mal olmuştu. Sadece ‘Loizidu’ ve ‘Holocaust’ olaylarının tarihten bugüne taşıdığı yükümlülükler göz önüne alındığında, Diaspora Ermenileri’nin ellerini ovuşturmalarını da doğal karşılamak gerekir…
Diaspora Ermenileri, ‘Çukurova’da, Güneydoğu Anadolu’da, Doğu Anadolu’da, Doğu Karadeniz’de çok sayıda gayrimenkul ile arazilerin, öldürüldüğünü iddia ettikleri atalarına ait olduğunu ve bunların soykırımına uğrayanların varislerine ödenmesi gerektiği’ni pekala iddia edebilir.
Soykırımı, hukuki bir suç olma vasfı taşıdığı için sözde soykırımına tabi olan mağdurların tazminat talep etme hakları da ortaya çıkabiliyor. Böyle bir durumda Türkiye, sadece maddi güç değil, saygınlık da kaybeder, imaj da…
Elbette bu, çok kolay gerçekleşecek bir durum değil. Nitekim olayın farkında olan bazı Ermeniler ise toprak ve tazminat taleplerini ileride ortaya atılabilecek bir pazarlık unsuru olarak bir kenara bırakıp, ilk aşamada ‘Osmanlı Devleti’nin Ermeniler’e soykırımı uyguladığının Türkiye Cumhuriyeti tarafından bir şekilde tanınması’nı istiyorlar.
Avrupa arkalarında
Ermeniler’in hayallerinde yatanı görmek pek de zor olmasa gerek. AB’nin Türkiye’nin tam üyelik talebini görüşeceği son karar aşamasında, asılsız Ermeni soykırımının tanınmasını ‘olmazsa olmaz’ koşul olarak ileri sürecektir.
Ermeniler’in, bu iddialarından vazgeçmelerini beklemek saflık olacak. Çünkü bugün açlık ve yoksullukla mücadele eden Ermeni halkının tutunacağı tek moral değeri, kimliğini koruyacağı çıkış noktası ve yok olmaya karşı direneceği tek ideali bu.
Bu idealinin arkasında da Avrupa duruyor Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu vatandaşı olan Ermeniler’in büyük bir kırım yaşadığı inancı sadece Ermeniler’in değil, Haçlı döneminin kompleksini henüz üzerinden atamamış Batı ülkelerinin de saplantısı durumunda. Daha da kötüsü, Batı kendi kamuoyunu da buna inandırmayı başardı. Toplumların kanaat değişimi sürecinin ne denli ağır ilerlediği göz önünde tutulacak olursa, Türkiye’nin işinin gerçekten de çok zor olduğu görünüyor.
Türkiye’de yönetimi elinde bulunduran güçler, aynı hatayı yinelemekte ısrar ediyor. Bu sorunu tarihe ya da tarihçilere havale etme gibi kolaycılığa kaçan anlayışta ısrar eden siyasi ve bürokratik mekanizma, siyasi baskı unsurlarını harekete geçirme tembelliğini üzerinden hala atabilmiş değil. Oysa tarih, her toplumun yaklaşımına göre subjektif nitelik gösterir. Batı’nın gözünde tarih öylesine farklıdır ki… Her ülkenin tarihçisi bugüne kadar söylenecek ne varsa söyledi ve olayları çarpıtmakla suçlandı.
Yapılacak en doğru şey, demeç alışkanlığını bir yana bırakarak, 1915 olaylarında yaşanan trajik olayların ardındaki gerçekleri uluslararası arenada bilimsel çalışmalarla ortaya koymak, soykırımın hukuki bır terim olduğunu ve bu konuda karar vermeye yetkili yargı organının 1948 Soykırımı Sözleşmesi’nde belirlenmiş bulunduğunu çok iyi anlatabilmektir. Karşılıklı suçlamaların, iki halkın barış içinde yaşama koşullarını ortadan kaldıracağını da Avrupalı’nın görmesini sağlamaktır…

http://www.tercuman.com/v1/yazaryazi.asp?id=108&yazitar=23.11.2006&yaziid=22268

Yorumlar kapatıldı.