İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni meselesinde yeni yollar

Rahim Er 

Ermeni meselesinin varlığı yüz yıla yaklaşıyor. Meydanı boş bırakırsak 2015’te dünyayı ayağa kaldırmak isteyeceklerini şimdiden tahmin etmek kehanet olmaz. Yüz yıla yakın bir zamandır bu ithamla karşı karşıyayız. Dış dünya Ermenileriyle onlara arka çıkan devletler, jenosit yaptınız dediler, biz hayır dedik. Sonunda jenosit soykırım oldu ama itham değişmedi, aksine genişledi ve koyulaştı.
Bu itham karşısında hep müdafaada kaldık.
Bırakınız dünyayı, devletimiz, kendi öz vatandaşını bile malumat sahibi yapacak şöyle dört başı mamur bir çalışmayı ortaya koymadı. Konuya dair Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun “Ermeni Tehciri” ile “Sürgünden Soykırıma Ermeni İddiaları” isimli iki kitabından başka bu milletin eline bir şey verilmedi. Akademik, ağır ve dar zümrelerin anlayacağı çalışmaları istisna addediyoruz. Kitap yok, piyes yok, film yok, konferans yok, düzenli bir biçimde tertiplenen sempozyum, panel vs yok.
Yalnızca bir iddia ve bir red var.
-Soykırım yaptınız!!!…
-Hayır yapmadık!!!…
Elbette yapmadık. Fakat her nedense hep müdafaada kaldık. O kadar ki bir dönem Osmanlıyı bile kabul etmez olmuştuk. Onu tarihte yaşamış fakat Türklerle alakası olmayan bir devlet sayıyorduk Sanki ecdadı inkâr bizi kurtaracaktı. Osmanlının her türlü mirası sana kalıyor. Borçlarını ödüyorsun. Ancak bu gibi problemler karşısında da böyle bir tavrın oluyor. Tutmadı tabiî. Neyse ki zamanla aklı selim galip geldi, değerler yerli yerine oturdu.
Hadisenin özü şu, daha evvel “milleti sadıka” dediğimiz bir kısım Ermeni teb’a Ruslarla bazı Avrupa devletlerinin kışkırtmaları sonucu Osmanlıyı arkadan vurdular. Bunun üzerine devlet mecburen onları bir yerden alıp başka yere nakletti. Bu arada kavga-dövüşler cereyan etmiş, kan akmıştı. İki taraftan da ölenler oldu. Adli sistem durmadı. Buna karşılık Türkler, bir ırkı topyekûn yok etmek gibi niyet ve tasavvur içinde olmadılar. Resmi görüşümüz de aydınlarımız da sürekli bunu tekrarladılar. Ne var ki bunun tekrarı, muhalif cepheyi küçültmedi, tam tersine büyüttü. Neredeyse her altı ayda bir, bir devlet, Ermenilerin safına, bizim karşımıza geçti. Son muhalifimiz Fransa. Ermeni soykırımı yaptığımıza dair meclislerinden karar çıkarttılar. Öncekilerle beraber aleyhimizdeki devlet sayısı iki buçuk düzineyi buldu. Daha başkaları da sürpriz bir şekilde ortaya çıkabilir. Öyleyse tuttuğumuz yol, işe yaramıyor, sökmüyor, ikna etmiyor. Bu gidişle dünyada yalnız kalabiliriz.
En iyi müdafaa taarruzdur, üstüne üstüne gitmektir. Kendinden emin olan hep savunma yapmamalı, hep dil dökmemeli. Bu itibarla dışişleri bakanımız Abdullah Gül’ün açıkladığı yeni kararımız isabetlidir. Ermenilere dünya kamuoyunun önünde hakeme gitmeyi, tahkimi teklif ediyoruz. Önce hakeme gelmezlerse mahkemeye gidelim.
Ancak yine akıldan çıkartmamalı, hukuk yollardan sadece biridir. Hukukla kazansanız da kafaları değiştiremezsiniz. Bir süre sonra o karar unutulabilir. Yeni kararlar çıkabilir. Yayın yoluyla taarruza gitmeliyiz. Hem de en önce kendi vatandaşımızı, orta öğretim ve üniversite gençliğini bilgilendirelim, onları aydınlatalım, donatalım. Sonra dünya çapında sinema eserleri ortaya koyalım, tiyatrolar sahneleyelim, konulu dev ilanlar yapalım böylece dünya, gerçekleri öğrenebilir.

http://www.turkiyegazetesi.com.tr/makaledetay.aspx?ID=308553

Yorumlar kapatıldı.