İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kürtler Kıbrıslı Türklerden farklı mı?

Kuzey Kıbrıs üzerindeki tecridin kaldırılması gerektiğini hararetle savunan Türkiye, iş kendi Kürt vatandaşlarına gelince aynı duyarlılığı göstermiyor. Türkiye’deki Kürtler, Kıbrıslı Türklere verilmesi istenen hakların hiçbirine sahip değil; Kürtleri savunanlar da bölücülükle suçlanıyor

Kirsty Hughes 

Türkiye, Avrupa Birliği’nin siyasi ve ekonomik tecrit altındaki Kıbrıslı Türklere adaletsiz muamele yaptığından yana yakıla şikâyet ediyor. Peki o zaman Türkiye’nin kendi vatandaşlarının büyük bir kesimine, yani Kürtlere, Türk vatandaşı bile olmayan insanlar için talep ettiği bu hakların aynısını vermesi gerekmez mi?
Kuzey Kıbrıs’la Türkiye’nin 15-20 milyon Kürt vatandaşın yaşadığı güneydoğusu arasında birçok benzerlik var. Coğrafi benzerlik söz konusu; her ikisi de hassas bölgelerde yer alıyor.
Biri Suriye kıyısına yakınken, diğeri İran, Irak ve Suriye sınırında.

PKK’yı azınlık destekliyor
Her ikisi de nispeten izole ve yoksul durumda, her ne kadar Türkiye’de yaşayan Kürtler Kıbrıslı Türklerden çok daha yoksul olsa da. Her iki örnekte de yoksulluk, kimliklerini ve siyasi statülerini kuşatan çözülmemiş siyasi meseleler ve güvenlik sorunlarıyla bağlantılı.
Fakat daha çarpıcı olan, farklılıklar. Türkiye AB’yle üyelik müzakerelerinde Kıbrıslı Türklerin hak taleplerini epey yüksek sesle savunuyor. Fakat ülkede kim Kürtlerin haklarını savunursa, bölücülük ve hatta terörizmle suçlanma riskiyle karşı karşıya kalıyor.
Türkiye Kıbrıs’a yönelik, iki halk arasında siyasi eşitliği öngören iki bölgeli, iki toplumlu çözüm önerisine uluslararası destek beklerken kendi Kürt vatandaşları için tam zıddını istiyor.
Birçok Türk, Kürtlerin kendilerine Türk yerine Türkiye’nin Kürt vatandaşları denmesi, bir federasyon kurmaları, okullarda veya medyada Kürtçenin kullanılması gibi herhangi bir ulusal tanınma isteğini Türk ulusuna ve topraklarına saldırı olarak algılıyor.
Kürtler kültürel hakları tam anlamıyla verildiği sürece birleşik bir Türk devleti dahilinde yaşamaya hazırken, Türklerin büyük bölümü Kıbrıslı Türklerin Rumların egemenliğindeki bir Kıbrıs Cumhuriyeti’nde benzer bir azınlık statüsünü kabul etmesi fikrini adeta bir felaket gibi görüyor.
Türklerin dağ yamaçlarına sloganlar döşeme alışkanlığını hem Kuzey Kıbrıs hem de Türkiye’nin güneydoğusunda görmek mümkün. Fakat Kıbrıs konusunda kuzeyin KKTC olduğunu ilan eden sloganlar Yeşil Hat boyunca yaşayan Kıbrıslı Rumlara yöneltilirken, Güneydoğu Türkiye’nin ücra dağlarındaki sloganlar ‘tek devlet, tek bayrak, tek dil’i iddia ediyor.
Birçok Türk, Türk ordusuyla 20 yılı aşkın bir süredir savaşan ve Türkiye, ABD, AB tarafından terör örgütü sayılan PKK’nın şiddetini gerekçe göstererek, Kıbrıs sorunuyla Kürt sorununun aynı kefeye konamayacağını savunacaktır. Fakat Kürtlerin azınlığının yol açtığı şiddet niye çoğunluğunun haklarının budanması anlamına gelsin ki?
Her iki azınlık grubunun haklarına saygı gösterilmeksizin bu iki bölgede siyasi bir çözüm umudu nasıl olabilir?
Siyasi liderler nerede? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan birçok cephede mücadele ediyor; milliyetçi ve laik bir saldırının karşısında gelecek yılki seçimleri kazanmaya çalışırken, Avrupa’dan gelen olumsuz sinyallere ve Türkiye’de azalan siyasi şevke rağmen Türkiye’nin AB sürecini yolunda tutmaya da gayret ediyor. Bu yüzden de Erdoğan belki de ne Kıbrıs konusunda bir anlaşma yapabilir ne de kendisine ve Kürtlere karşı büyüyen düşmanlığın karşısında güneydoğuda herhangi bir ilerleme sağlayabilir.
Bazı katı Türk milliyetçileri bağımsız bir Kuzey Kıbrıs istiyor olabilir; bazı radikal Kürtler de bağımsız bir Kürdistan’ın hayalini kuruyor olabilir. Ancak gerçek şu ki, ne Türkiye’nin güneydoğusunun ne de Kuzey Kıbrıs’ın bağımsız birer devlet kurmaları açısından gerçekçi bir geleceği var.

Çözüm AB’yle müzakere
Her iki örnekte de kabul edilebilir bir çözüme ulaşmak yönündeki en güçlü umut, Türkiye’nin AB’yle müzakere sürecinin devam etmesi. Çözümün büyük kısmıysa Türkiye’ye bağlı.
Eğer Türkiye’nin hükümeti ve kamuoyu gerek Kıbrıslı Türkler gerekse Türkiyeli Kürtler adına tutarlı bir şekilde demokrasi ve insan hakları için ayağa kalkarsa, Türk ordusu ve milliyetçilerin demokratik olmayan siyasi beyanlarına karşı çıkarsa, demokratik Avrupalı siyasetçilerin kendi milliyetçileri karşısında pes edip Türkiye’yle üyelik müzakerelerini askıya alması da zorlaşacaktır. (Brüksel’deki Avrupa Politikası Araştırmaları Merkezi’nin eski üyesi, 15 Kasım 2006) 

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=204657&tarih=16/11/2006

Yorumlar kapatıldı.