İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

THY’nin ayrımcılık imzası

Mine G. Kırıkkanat 

Geçen çarşamba bu sütunda, THY’nin 2005 aralık ayında başlayıp 2006 ağustos ayının sonuna kadar süren bir eleme maratonunda, bütün sınavları kazanıp ellerine uçuş sertifikaları, üniformaları ve çantaları verildikten sonra işe başlatılmayan iki hostes adayına yapılan dinci ve ırkçı ayrımcılığı kamuoyuna duyurdum.

Çünkü bu iki hostes adayının istihdamı, aile nüfus kütüklerinde Yahudi kökenli Türk oldukları ortaya çıktığı için durdurulmuştu.

***

Ben sansasyon değil, misyon gazeteciliği yaparım. Zaten okurlarımın yirmi yıldır sarsılmayan güvenini, böyle kazandım. Bu olayda gereken vicdani sorumluluğu gösterdim, ayrımcılığa uğrayan iki hostes adayının adını makaleme koymadım, gazetem dahil olayın peşine düşen pek çok medya kuruluşuna açıklamadım. Sansasyon yaratmak değil, sorunun çözümünü sağlamak amacını güttüğüm içindir ki, bu iki genç kızın adlarını yalnızca benimle temasa geçen THY yetkilisi Dr. Ali Genç’e bildirdim.

Dün bir de ne göreyim: THY, benimle görüşmekle görevlendirdikleri Ali Genç’e bile danışmadan ve kendisinin de hiç onaylamadığı, çünkü en temel etik kurallarına aykırı bir basın bildirisi yayınlamış. Bildiride, biri doğru, diğeri yanlış iki isim açıklanmış, üstelik yanlış (ve erkek) ismin hepatit hastası olduğuna dair, tamamen kişiye özel sağlık durumu da ifşa edilerek, hem suç işlenmiş, hem terbiyesizlik yapılmış. THY, bu utanç verici bildiriyle iki ayrımcılık mağduresinin dışında, durup dururken adını ve hastalığını açıkladığı üçüncü bir mağdur yarattı.

Bu kurumun nasıl bir beceriksizlik ve hangi zihniyetle yönetildiğini anlamak için, bilmem başka bir vesikalığa gerek var mı.

THY’nin etik dışı açıklamasında “yapmıyoruz” diye reddettiği din ve ırk ayrımcılığına gelince…

Aşağıdaki mektubu, böyle bir ayrımın yapıldığına dair kanıt olarak sunuyorum:

***

“Sayın Mine Kırıkkanat,

İ. Ü. Edebiyat Fakültesi Hititoloji Anabilim Dalı mezunuyum. Sanat Tarihi yan dal programını da tamamladıktan sonra kendi branşımda iş bulamayınca, 2006 aralık ayında THY’ye kabin görevlisi olarak girebilmek için başvurdum. Kış boyunca Türkçe, İngilizce sınavlara girdim. Her sınavın ardından internette geçtiğimi öğrenip bir sonraki sınava katılıyordum. Türkçe sınavında dikkatimi çeken bir özellik, dini tınılı sorular olmuştu. Örneğin, ‘Allah’a şükreder misiniz?’ diye sorulduğunu anımsıyorum. Ama sınavları kazandıkça, umudum artıyordu. Son aşamada, sıra mülakata geldi. Altı kişilik bir seçici kurulun karşısına çıktım.

Yerime oturur oturmaz, aralarında en kıdemli olduğunu öğrendiğim kişi, ‘Şimdiye kadar sizi kimse görmedi mi? Çok kısasınız, buraya kadar nasıl geldiniz?’ dedi. Benden önce mülakata giren adaylar arasında benden daha kısa boylu olanlar vardı, ancak o kadar şaşırdım ve sıkıldım ki, cevap veremedim. İkinci soru olarak, adımı sordular, ‘Natali Özatay’ dedim, ‘Teşekkür ederiz, çıkabilirsiniz’ dediler, çıktım. Ve THY’ye girmek umudum, adımı söylememle bitirilmiş oldu.

Bu olaydan sonra babam, gazeteci Garbis Özatay, konuyu Milliyet’e aktardı. Ama ben o sırada gazetede haber olmak istemedim. Çünkü sanırım, işin ciddiyetini kavrayamamıştım. Konuyla ilgili başka haberleri izlemeye başlayınca, THY’nin nasıl bir zihniyete sahip olduğunu anladım. Ben sizin yazınızdaki örnekler gibi son aşamaya gelemeden elendim ama, bugün adımın Natali, yani bir gayrimüslim (Ermeni) olduğum için reddedildiğimi düşünüyorum.

İlginize teşekkür ederim, saygılarımla.

Natali ÖZATAY”

***

Sayın okurlar, bu gidişatın sonu Türkiye’nin uluslarası platformda “dinci faşist” sıralarına itilmesiyle sonuçlanır. İşte bu yüzdendir ki, en azından benim bilgim dahilindeki iki örnekte, THY’nin hatadan dönüp dönmeyeceğinin yakın takipçisiyim.

http://www2.vatanim.com.tr/root.vatan?exec=yazardetay&tarih=10.11.2006&Newsid=92661&Categoryid=4&wid=122

Yorumlar kapatıldı.