İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Vakıflar Yasası AİHM’den dönebilir

STRASBOURG – NTV’ye bilgi veren kaynaklar, Türkiye’deki gayrimüslim vatandaşların sahip olduğu cemaat vakıflarına ait taşınmazların iadesini öngörmeyen Vakıflar Kanunu tasarısının, yasalaşması halinde, Ankara’yı başta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ardından da Avrupa Konseyi ve AB karşısında güç durumda bırakabileceğini belirtiyorlar.

Aynı kaynaklar, tasarının bu haliyle yasalaşması halinde Ankara’ya karşı AİHM önünde çok sayıda şikayette bulunulabileceğini ve bu şikayetlerin Ankara aleyhine sonuçlanması ihtimalinin yüksek olduğunu da söylüyor. Bu kaynaklara göre, tasarı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin mülkiyet hakkı ve ayrımcılıkla ilgili maddeleriyle bağdaşmıyor.

Yine aynı kaynaklara göre AİHM, Polonya ve Romanya gibi devletleri, komünist rejim döneminde kamulaştırıp üçüncü şahıslara sattıkları taşınmazlar nedeniyle yüklü tazminat ödemekle cezalandırdı. Burada özellikle Polonya’nın AİHM kararlarının uygulanmasını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nden gördüğü siyasi baskıya dikkat çekiliyor.

İKİ PİLOT DAVA
Bugüne kadar azınlık dinlerine mensup çok sayıda cemaat vakfı AİHM’de Ankara’dan şikayetçi olmuş durumda. Bu başvuruların pilot davaları olan “Fener Rum Erkek Lisesi” ve “Yedikule Surp Pirgiç Ermeni Hastanesi Vakfı” tarafından yapılmış başvurular AİHM tarafından Eylül 2005’te kabul edilebilir ilan edilerek esastan incelemeye alındı.

Türk hükümeti, bu davalarla ilgili olarak AİHM’e gönderdiği savunmada, 2002 ve 2003 yılında dini azınlık vakıflarıyla ilgili yasalarda yeni düzenlemelere gidildiğini, bu düzenlemeler sonrasında 116 cemaat vakfının 2 bin 234 gayrimenkul hakkında kayıt başvurusunda bulunduğunu ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bu başvuruların 434’üne olumlu yanıt verdiğini bildirmişti.

Davacı vakıflar ise, 2002 sonrası yapılan yasal değişikliklerin 1936 ve 1974 yılları arasında dini azınlık vakıflarının bağış ve diğer yollarla elde ettikleri gayrimenkullerin iadesini öngörmediğini ve Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1936 sonrası elde edilen gayri menkullerin kaydını reddettiğini söylüyorlar.

Avrupa Konseyi ve AB, Türkiye’deki Müslüman olmayan dini azınlıklara ait vakıflar hakkında son iki yılda gerçekleştirilen yasal düzenlemeleri yetersiz buluyor. Özellikle Avrupa Parlamentosu ile AB Komisyonu son zamanlarda konuyu AB-Türkiye diyaloğunun öncelikli gündem maddeleri arasına taşıma eğilimindeler.

AZINLIK VAKIFLARININ GEÇMİŞİ
Cemaat vakıflarının Osmanlı İmparatorluğu’nun hukuk sisteminde 1912 yılına kadar tüzel kişiliği bulunmuyordu. 1912 yılında (Hicri takvime göre 16 Şubat 1328) çıkarılan bir kanunla vakıflara tüzel kişilik verildi ve gayrimenkul sahibi olabilmelerinin yolu açıldı. Hıristiyan cemaatlerine ait bu vakıflara o dönem “Osmanlı Müessesatı Hayriyesi” adı veriliyordu.

Cumhuriyet döneminde, 13 Haziran 1935 tarihinde vakıflarla ilgili 2762 sayılı kanun çıkarıldı. Söz konusu kanun, Medeni Kanun’un 4 Ekim 1926’ta yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş vakıfların işleyişini düzenliyor ve kendilerine tüzel kişilik tanıyordu.

2762 sayılı kanun vakıflara gayrimenkullerini tapuya kaydetme mecburiyeti getiriyor ve bir beyanname ile beyanname tarihine kadar elde ettikleri gayrimenkulleri ve tüzüklerini belirtmelerini şart koşuyordu.

Yargıtay ulusal güvenliği gerekçe göstererek 8 Mayıs 1974 tarihinde aldığı bir kararla, 1936 yılına kadar yapılan beyanların vakıfların kuruluş belgeleri olarak kabullenilmesine ve söz konusu vakıfların beyannamelerinde belirtilenden başka gayrimenkul elde edemeyeceklerine hükmetti.

2002 yılında gerçekleştirilen yasal düzenleme ile cemaat vakıflarına, tüzel kişilikleri olsun ya da olmasın, Bakanlar Kurulu izniyle gayri menkul edinme hakkı tanındı.

2 Ocak 2003 tarihli 4778 sayılı kanunun 3’üncü maddesine ise azınlık cemaatlerinin satın alma, miras, bağış ve herhangi diğer bir yolla gayri menkul edinebilmeleri için Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün izninin yeterli olduğu hükmü konuldu.

http://www.ntvmsnbc.com/news/389696.asp

Yorumlar kapatıldı.