İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hrant Dink kararı ve Türk hukuku

Ergun Babahan

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, Hrant Dink’in Agos gazetesinde yazdığı sekiz günlük yazıda “Türklüğü tahkir ve tezyif ettiğine” ilişkin gerekçeli kararı yayınlandı.
Hukuk fakültelerinde ders olarak okutulması gereken bir karar bu aslında.
Dink’in sekiz gün üst üste yayınladığı yazılarda Ermeni kimliğine ilişkin sorgulamalarından yola çıkan Genel Kurul’un bu incelemenin ardından nasıl böyle bir hükme vardığını anlamakta zorluk çektiğimi belirteyim.
Dink yazı dizisini Ermeni diasporasına yaptığı bir çağrı üzerine kurmuş; Türk saplantısından kurtulun, geleceğinizi Ermenistan üzerine kurun.
Genel Kurul aslında yazarın bu amacını görmüş. Yargıtay Başsavcılığı da bu gerekçeyle yerel mahkeme kararının bozulmasını yerinde görmüş ama sonuçta mahkum edilmiş. Önce Dink neler yazmış özetle ona bakalım.

Dink’in sözkonusu yazısı
“Dünya Yahudi soykırımına karşı göstermiş olduğu hassasiyeti Ermeniler’den esirgemiş, bu ise Ermeni kimliğinde en büyük tahribatın yaşanmasına sebep olmuştur. ‘Hakkı esirgenmiş Ermeniler’ bundan böyle kimliğini ‘Gerçekleri talep etme inadı’ üzerinden yaşamaya çabalamış, gelinen noktada da bu inat Diaspora Ermeni kimliğinin temel düsturu haline dönüşmüştür.
Ermeni kimliğinin bugünkü yapısını şekillendiren ve Ermeni kimliğinde bir tür kanserojen tümor işlevi gören asıl etken ‘Türk olgusudur.
Türk-Ermeni ilişkisinin günümüzde geldiği nokta ise şudur. Ermeniler ve Türkler birbirlerine bakışlarında klinik iki vaka durumundadır. Ermeniler travmalarıyla Türkler paranoyalarıyla. İçinde debelendikleri bu sağlıksız halden kurtulmadıkça Türkler belki değil amaErmenilerin kendi kimliklerini sağlıklı şekilde yeniden yapılandırmaları mümkün gözükmemektedir. Sonuçta görülüyor ki işte Türk, Ermeni kimliğinin hem zehri hem panzehiridir. Asıl önemli sorun ise Ermeni’nin kimliğindeki bu Türk’ten kurtulup kurtulamayacağıdır .
Ermeni dünyası yaşadığı tarihi dramın gerçekliğinin farkındadır ve bu gerçeklik bugün Dünya ülkelerinin ya da Türkiye’nin kabul edip etmemesiyle değişecek değildir.
Bu gerçekliği kabul edip etmemek, esasen herkesin kendi vicdani sorunudur, bu vicdan da temelini bizatihi insanlık denilen ortaklığımızdan İnsankimliğimizden alır. Dolayısıyla kabul edenler asıl olarak kendi insanlıklarını arındırırlar.
Ermeni kimliğinin sağlığını Fransız’ın, Alman’ın, Amerikalı’nın ve ille de Türk’ün soykırımı kabul edip etmemesine endeksli bir durumu bırakmak, Ermeni dünyasının artık terk etmesi gereken bir hatadır.
Gayrı bu hatadan uzaklaşmanın ve ‘Türk’ü Ermeni kimliğindeki bu etkin rolünden ötelemenin zamanı gelip de geçmiştir. Aksi durumda Ermeni dünyası kendini başkalarının gerçeği kabul edip etmeme insafına zincirlemiş olurki, bu da gerçek tutsaklığın ta kendisidir.
Ermeni kimliğinde Türk’ten geriye kalacak boşluğu dolduracak çok daha yaşamsal bir olgu söz konusudur o da bizatihi Ermenistan devletinin varlığıdır.
Ermeni dünyasının geleceği bu minik ülkenin gelecekteki refahına ve içinde yaşayanların mutluluğuna endekslemesi aynı zamanda kendi kimliğini rahatsız eden sancılardan kurtuluşunun da bir işareti olacaktır. Ermeni kimliğinin kurtuluşunun yolu gayet basittir. Türk’le uğraşmamakErmeni kimliğinin yeni cümlelerini arayacağı yeni alan ise artık hazırdır: Gayri Ermenistan’la uğraşmak.”

Cezalandırılan cümle
Dink son yazısında ise, bu çağrıyı Atatürk’ün “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur” sözünden yola çıkarak “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini doldurucak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarlarında mevcuttur” diyerek yapmış.
Burada Dink’in Türklerin kanına zehirli demediği, Ermeniler’in bu takıntısının zehirli bir kan haline geldiğini anlatmaya çalıştığı çok açık. Dink, bu takıntının zehirleyici niteliğine dikkat çekmek istemiş.
Yargıtay Başsavcısı da bozma talebinde bu hususun altını çizmiş.
Ancak Genel Kurul, bu yazının bütünün çıkacak gerçek anlamı ısrarla görmezden gelmiş. Dink’in Türkler için paranoya kelimesini kullanması, Ermeniler’in yaşadığı tarihi dramdan bahsetmesinden yola çıkarak Türklüğü küçük düşürme kastı taşıdığı sonucunu varmış.
Bunu yaparken de büyük bir hukuk yanlışına düşmüş. Bunu da iki muhalif, kurul başkanı Osman Şirin ile üye Muvaffak Tatar gayet güzel anlatmış. Yer kalmadığı için o da yarına… 

http://www.sabah.com.tr/2006/10/31/yaz41-40-102.html

Yorumlar kapatıldı.