İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Soykırım inkárının yasasından sonra belgeseli de geliyor

Ayşe ÖZEK KARASU

Metal dinleyicisi değilim. Dolayısıyla, Ermeni kökenli Amerikan alternatif metal grubu System of a Down’ın müziği ile de ilgilenmem.

Ancak grubun soykırıma odaklanmış siyasi uğraşı hepimizi ilgilendiriyor. ABD Yönetimi’nin soykırımı tanıması için Kongre’ye kadar uzanan topluluğun Türkiye karşıtı kampanyasını anlatan “Screamers” adlı belgesel, önümüzdeki aralık ayında Amerika’da vizyona giriyor. Film “Modern çağ soykırımlarının ve soykırım inkárının izini süren belgesel” diye tanıtılıyor.

Elif Şafak’ın 301’lik kitabı Baba ve Piç’te, roman kahramanını Türklüğe hakaret etmekle suçlamaya kalkışmadığınız takdirde şöyle bir tablo çıkar ortaya:

Türkler, Osmanlı geçmişiyle bağlarını koparmış, bir unutuş yolunu seçmiştir. Kitlesel bir hafıza kaybı içinde yaşamaktadırlar. Diaspora Ermenileri ise kuşaklar boyu Türklere karşı kin ve nefretle yoğrulmuş, beyinleri dogmatik bir şekilde soykırım fikriyle beslenmiştir. Türk düşmanlığı, onların kimliğini belirleyen bir motiftir. Onların ortak paydası ve var oluş nedenidir.

Kurmacanın kendi realitesi içinde roman kahramanları, soykırım iddiasını bütün bildik argümanlarla ortaya koyarlar.

Hepsi de İstanbul kökenli Ermeni ve Rum ailelerin torunları olan, iyi eğitim görmüş bir grup Amerikalı, internette Cafe Constantinopolis adlı sohbet odasında buluşup, kimliklerini belirleyen Türk düşmanlığı üzerinden görüşlerini paylaşırlar.

Sonra romanın başkahramanlarından Armanuş, köklerini aramak üzere (chat grubundakilerin savaş muhabiri olarak) İstanbul’a gider ve tahayyülündekinden çok farklı bir dünya ile karşılaşır. Aile ve arkadaş ortamında beslendiği fikirlerle oluşan dünya görüşü sarsılır. “Soykırım retçisi” diye damgaladığı Türkler ile benzerliklerini keşfeder.

Sonra chat grubundakilerden biri şu tespiti yapar: “Diasporada Türklerin soykırımı kabul etmesini asla istemeyecek olanlar var. Türkler soykırımı kabul edecek olurlarsa ayağımızın altındaki halıyı çekip, bizi bir arada tutan en güçlü ve belki de tek bağı ortadan kaldıracaklardır.”

ROMANDAKİ FORUM GERÇEK OLDU

Son günlerde, aynı romandaki gibi bir internet forumunda Ermeni kökenli Amerikalıların yazdıklarını ve bunlara Türkiye’den verilen cevapları izliyorum. Forum, Ermeni kökenli dört Amerikalıdan oluşan metal grubu System of a Down’a (SOAD) ait. “Türkiye soykırımı kabul et” kampanyası yürütüp, konserlerinde Türkiye’ye küfreden grubun sitesindeki forumda yazışanlar, roman kahramanları gibi entelektüel değil, ancak beslendikleri kaynaklar aynı. Grubun söyleminden de etkilenen diaspora gençleri, artık klişeleşmiş suçlamaları savurduktan sonra “Türkiye özür dilesin” diyorlar.

Grubun müziğini gerçekten sevdiği anlaşılan Türk gençlerinden giden mesajlar ise alabildiğine hüzünlü. “Biz barbar değiliz, soykırım yapmadık, bizden nefret etmeyin” satırları dökülüyor. “Gelin Türkiye’ye, burası özgür bir ülke, yakından tanıyınca bizi seveceksiniz” diyorlar. “Bizden özür beklemeyin. Çünkü, sonra para ve toprak da isteyeceksiniz” diye yazanlar da var.

Derken sürpriz bir Estonyalı çıkıp şöyle yazıyor: “Türkleri de Ermenileri de (diasporadan olmayanlar) seviyorum. Bu konu inanın iki tarafın da umurunda değil. Biraz yoksul ama, mutlular. SOAD’ın Türkiye’de konser vermesini istiyorum. Türkiye’de çok SOAD hayranı var. Dostluk açısından iyi olur.”

SOYKIRIM HÁLÁ DEVAM EDİYOR MU?

Web sitesinde dünyaya Ermeni davasına destek çağrısında bulunan grubun üyelerinden John Dolmayan ve Serj Tankian, geçen nisan ayında Washington’a giderek, Türkiye’nin Ermenilerden özür dilemesi için Kongre’de lobi de yaptılar. O Kongre ziyareti sırasında bir belgeselden parçalar da gösterildi.

Kongre üyelerinin parçalarını seyrettiği “Screamers” (Çığlık Atanlar) adlı belgeselin yönetmeni Carla Garapedian. Film 8 Aralık’ta, Ermenilerin yoğun bir şekilde yaşadığı Los Angeles’ta vizyona giriyor. Amerikan Film Enstitüsü’nün, 1-12 Kasım tarihleri arasındaki uluslararası film festivali AFI Fest’te de dünya prömiyeri yapılacak.

Film “modern çağ soykırımlarının ve soykırım inkárının izini süren belgesel” diye tanıtılıyor” Belgeselde SOAD’ın konser görüntüleri ve grup üyeleriyle yapılmış röportajlar var.

Bu röportajlarda grup üyeleri neler söylüyor bilmiyorum. Ancak Lübnan kökenli Dolmayan, ABD basınında çıkan söyleşilerde şu fikri işliyor: “Türkiye’nin o korkunç trajedide üstlendiği rolü kabul edip özür dilemesi gerekiyor. Bir düşünün, Almanlar Holokastı inkár etseydi neler olurdu. Biz doğrudan Türk insanını suçlamıyoruz. Çünkü onlar doğdukları günden itibaren, soykırım olmadığına inanıyorlar. Soykırım sırasında birçok Türk, kendilerini riske atarak Ermenilere yardım etmişti. Bizler komşuyduk, birbirimize yardım ederdik. Atalarımız birbirine çok yakındı.”

Dolmayan, Amerikalı siyasetçileri Türkiye’ye soykırım baskısı yapmaya ikna edebilmek için önlerinde çok uzun bir maraton olduğunu da söylüyor.

“Screamers” adlı belgeselin o maratona ne kadar katkısı olabilir bilmiyorum ama, bu filmin diasporanın kafasındaki dogmaları daha da güçlendireceği kesin. Çünkü Amerika’daki diaspora, soykırım ve Türk düşmanlığı ile beslenirken zaman ve mekán kavramını da kaybetmiş durumda.

SOAD’ın sitesindeki foruma yazılanlardan belli. Çocuğun biri soruyor: “Bu soykırım hálá devam ediyor mu? Eğer devam ediyorsa, olayı takip edebileceğim sitelerin adreslerini verebilir misiniz?”

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/5329851.asp?yazarid=13&gid=61

Yorumlar kapatıldı.