İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Oynayan develer, ekilen Ermeniler

Cazim Gürbüz

İttihatçıların Erzurum’daki fedailerinden biriydi. Toplantıya çağırmışlardı Ermeniler O’nu, diyorlardı ki: “Mevlüt Ağa, Mevlüt Ağa! Bu topraklarda bizler siz gelmeden önce de vardık. Geldiniz, güçlüydünüz, size tâbi olduk. Lâkin şimdi hasta adam oldunuz. Artık bizler başımızın çaresine bakıp, devletimizi kuracağız…” Mezararkalı Mevlüt Ağa, silahına da dav- ranabilirdi, ama tuttu kendini. Dedi ki: “Ben size bir kıssa anlatayım; ya bir hisse ve ders alırsınız ya da helak olursunuz. Bilirsiniz eskiden Tebriz’den kervanlar gelir, Erzurum üzerinden Trabzon’a giderdi. Bu kervanlar için en zorlu geçitlerden biri de Erzurum-Bayburt arasındaki Kop Dağı idi. Deve kervanının en başında bir eşek gider bildiğiniz gibi. Ne ki, bu sürekli gidip gelmelere dayanamaz her eşek ve her deve, güçten düşerler bir gün. İşte böyle bir eşek ve deveyi, Kop Dağı’ndan geçerken azat eder bir kervancı. Bunlar bu Kop Dağında, yer içer, yatar, semirirler iyice. Ve bir gün, yine oralardan bir kervan geçerken, eşek der ki deveye ‘Deve gardaş, ben anıracağım’. Deve uyarır ‘Etme eşek gardaş, sesini duyar kervandakiler, gelir yakalarlar bizi, yine kervana koşarlar’. Dinlemez eşek ‘Benim asaletim budur, karnım doydu mu anırmam tutar’der ve anırır. Gelir yakalarlar ikisini de. Yine git-gel başlar. Aylar sonra yine Kop’tan geçmektedir o kervan. Bir deri bir kemik kalan eşeği, biraz güç toplaması için devenin sırtına bindirmiştir merhametsiz kervancı. Uçurum bir yere gelince deve seslenir sırtındakine ‘Eşek gardaş, benim oynayacağım geldi’. Yalvarır eşek ‘Yapma ne olursun, oynarsan uçuruma yuvarlanırım’. ‘Yooo eşek gardaş’der deve ‘Benim asaletim de budur, fazla yük vuruldu, uçurum da gördüm mü dayanamam oynarım’. Ve oynar…”

Rahmetli Başbuğ, bu hikayeden dolayı, tehcir yapılacağı zaman, Talat Paşa’nın “Develeri oynatın” diye şifreli telgraf çektiğini söylemişti bize. I. Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi’nde çarpışıp daha sonra Ruslara esir düşen Faik Tonguç ise, tehcirin ne denli önemli ve gerekli olduğunu şöyle ifade ediyor (Bir Yedeksubayın Anıları/İş Bankası Yayınları): “Bu kadar cesaretle çarpışan karşımızdaki bölüklerin, tamamıyla Ermenilerden ibaret olduğu anlaşılmıştı. Bugünler düşünülmeyerek, ya bu Ermeniler tehcire tâbi tutulmasalardı? Şimdi bizim ha-limiz nice olurdu? Harp başladığı zaman Erzurum ve Sivas vilayetlerinde 400-550 yoğun nüfuslu büyük Ermeni köyleri varmış. Karısı, kızı silah kullanmayı bilen bu Ermeniler ve Rus ordusuyla, iki ateş arasında kaldığımızı bir an düşünmek bile insana dehşet veriyordu.”

Bu satırlar beni şu kanaate vardırıyor: Develer yine oynamalıdır. Yalnız Ermeniler için de değil, Türk’e ihanet eden herkes için oynamalıdır. Ve biz, kendilerine rahatlık batan Ermeni unsurlardan ülkemizi arındıran Talat, Kazım Karabekir ve Mustafa Kemal Paşalara yatıp kalkıp rahmet okumalıyız. Faik Tonguç’un anılarının Sarıkamış bölümünü aktarırsam, meramım daha bir pekişecek: “Esir Türk subaylarının geldiğini haber alan bir sürü Ermeni, arabaların yanına sokularak bize karşı küfürler savuru-yorlar, ‘Ola Ermenileri netttiniz? Allayınızdan korkmadınız’ diye bağırmalarına cevap vermek isteyen bir geveze arkadaşın ‘Ermenileri ektik ektik, gelecek sene bitecekler!’ demesi üzerine azgınlığı artıran Ermeniler taş ve sopalarla arabalara saldırdılar.”

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/yazidetay.asp?AuthorID=83&ArticleID=2896

Yorumlar kapatıldı.