İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Başka bir dünya mümkün

Ragip Zarakolu

Her şeyi öldürebilirsiniz, ama hatıraları asla. İlginç bir bellek patlaması dönemi yasıyoruz. Bastırılmış, birikmiş ne kadar ani varsa geri geliyor. Bir bakıyorsunuz, 38 Dersim belgeseli ile, Kutu Deresi’nde, Halbori Gözeleri’nde kayalarda, suda, havada kalmış çığlıklar geri geliyor.

Bir bakıyorsunuz Paris’te, Maison de la Villette’deki Sanayi ve Bilim Merkezi’nde, Ermeni anıları canlanıyor, Anadolu’nun her yöresinden, her kentten tanıklıklar ile, tartışma podyumları ve filmler ile….

Bir bakıyorsunuz, Tophane’de Tutun Deposu’nda 1975-80 iç savasının, 12 Eylül vahşetinin görüntüleri, imgeleri yansıyor.

Bu ülke bir turlu boğazını tıkayan acılar yumağını kusup atamıyor.

Bunun için de bir turlu bir gelecek perspektifine sahip olamıyor.

Ve tarih bir gün gelip bütün hepsini, üstüste yığılmış vaziyette bırakıveriyor.

Bir bellek kusuntusu yaşanıyor adeta.

Ve bu bir toplumun ruh sağlığı acısından yararlı değil. Çünkü herkes kendi acısı üzerinde yoğunlaşıyor.

Oysa hepsini farklı tarihlerde öğüten, aynı mantalite… Türkiye kendi tarihi ile ülke içinde yüzleşemeyip, bütün ezilen gruplar kendi aralarına sempati yaratamayınca, bu iş ister istemez ülke dışı platformlara kayıyor.

AB platformlarında geçen hafta, AB sürecinde Türkiye ve Kürt sorunu, sol partilerin aracılığıyla tartışmaya açıldı.

Türkiye’deki milliyetçi çevrelerin iki yıldır başlattığı saldırgan kampanya ülke içi yanında, Avrupa kentlerini de hareket alanı olarak seçti. Agresif gösterilerin, insanların kutsalı olan anıtların saldırı hedefi seçilmesi ise, insanlarda tedirginlik ve korkuya, kendini taciz altında hissetmeye yol açtı.

Bu ise Fransız soykırımı yasasını tetikledi.

Bu yasa Kızıl Elma koalisyonunun zaferi olarak algılanabilir.

Fransızların da bir anlam veremediği yasa ise, Türkiye’de soykırım tartışmalarının önünün yasa ile kesilmesi çabasını tetikledi.

Avrupa ve Türkiye sağı, Türkiye’nin AB projesini birlikte berhava ettikleri için mutlu olabilir.

Karşılıklı tetiklenen çabalarla, şu anda açıkça ilan edilmese de, tiren raydan çıkmış vaziyette…

Türkiye Avrupa Birliği’ne aday olmakla zor bir işe soyundu. Tarihin bütün ertelenmiş bellek canlandırma ödevleri önüne konuldu.

Aslında Avrupa Birliği yüzyıllarca birbirleri ile savaşmış ülkeler arasında, bütün bu tarihi asıp bir ortak gelecek yaratma projesidir.

İngiltere ile Fransa arasındaki 100 yıl savaşlarını, bütün Avrupa’nın birbirine girdiği 30 yıl savaşlarını şimdi kim hatırlıyor?

1915 Ermeni soykırımı sırasında, Almanlar ve Fransızlar, siper savaşlarında, yüzbinlerce askerlerini, sinek gibi zehirli gaz kullanarak katlediyorlardı.

1959 yılında Roma Antlaşması ile AB’nin temelleri atıldığında, 50 milyon insanın can verdiği 2. Dünya Savası biteli 14 yıl olmuştu.

Bizde bu beceri tarihte bir kez, 1931 yılında, Türk-Yunan Savaşı biteli henüz 9 yıl olmuşken Atatürk ve Venizilos arasında sağlanabilmişti ve Türk-Yunan dostluğu, İngiliz sömürgeciliği Kıbrıs provokasyonunu devreye sokana dek sorunsuz devam edebilmişti.

O mütevazı Ortak Pazar projesi, bugün devasa bir AB projesine donuşmuş vaziyette.

Savaşlarla sağlanamayan pazar kavgası, ortaklıkla çözüme ulaştı.

Ancak AB de bugün son sınırlarına ulaşmış vaziyette. Milliyetçilik tepkisi, sadece bizde değil, AB ülkeleri içinde de yükseliyor.

Pazarın sınırlarına ulaşılması durağanlık, gelişmenin yavaşlamasını getiriyor.

Toplumsal bencillikler öne çıkmaya başlıyor.

AB, kapitalizmin en büyük krizine gebe…

Ama başka bir dünya mümkün.

O er geç kendi yolunu açacak.

http://www.gundemimiz.com/haber.asp?HaberId=22289

Yorumlar kapatıldı.