İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

CHP nereye gidiyor?

E. FUAT KEYMAN

Türkiye seçimleriyle, sorunlarıyla ve riskleriyle çok önemli bir 2007 yılına giriyor ve bu yılı “ılımlı İslam-tepkici milliyetçilik karşıtlığı” ekseninde yapılacak siyasi tartışmalara ve manevralara indirgemememiz gerekir. Türkiye bu karşıtlığa indirgenmeyi hak etmiyor ve bu karşıtlıktan çıkmak için de Türkiye’ye sosyal demokratik, özgürlükçü sol ve siyasal liberal bir zihniyetle bakmamız gerekiyor, ama bunu yapacak aktöre gereksinimimiz var. Bu aktörlerin başında gelen CHP’deyse ciddi bir kimlik krizi ve yeni bir kimlik arayışını görüyoruz. Bu kriz çözülmeden de, “ılımlı İslam-tepkici milliyetçilik karşıtlığı” eksenini kırmak çok zor. O nedenle de, CHP’yi ve aşağıda açımlayacağım en az üç boyutlu kimlik arayışını irdelemenin ve tartışmanın hâlâ önemli olduğunu düşünüyorum.

CHP’nin Genç Partileşmesi

Sosyal demokratik alanının ve CHP’nin son onyıllarda yaşadığı çokboyutlu küçülme ve başarısızlık sorununa getirilen ve kendine belli ölçüde taraftar bulan çözüm önerilerinden biri de, “tüm bu sorunların ve başarısızlıkların temel nedeni, yaşanılan liderlik sorunu ve bu sorunun bugün kristalleşmiş sembolü Deniz Baykal’dır” saptaması üzerine geliştirilen öneriydi. Bu öneri bir taraftan CHP’de yaşanılan lider sultası ya da hegemonyası sorununu temel sorun olarak dillendirirken, diğer taraftan da sosyal demokratik alanın toplum tarafından sevilecek ve destek bulacak “popüler ve toplumla içiçe geçebilen lider” yetiştirememesini de son yıllarda yaşanan seçim başarısızlıklarının temel nedeni olarak görüyor. O zaman yapılması gereken, Türkiye’yi yönetme iddiasında olan popüler bir lider etrafında sosyal demokratik alanı birleştirmek, harekete geçirmek ve bu temelde CHP’de lider değişikliğine gitmektir. Sosyal demokrasinin Türkiye’nin bugün yaşadığı ekonomik, siyasi, kültürel ve dış politika sorunlarına uzun dönemli çözüm bulmasını sağlayacak, toplumsal vizyon ve siyasi stratejiler geliştirmek yerine, sosyal demokrasinin toplumla organik bağ kurmasını sağlayacak ideolojik, kimlik temelli bir sosyal ve örgütsel hareketlenmeyi başlatmak yerine, liderlik sorununu çözecek popüler lider, Türkiye’de ve sosyal demokratik alanda her derdin etkin ilacı olarak öne sürülüyor.

Hâlâ belli ölçüde etkinliğini sürdürmeye çalışan Mustafa Sarıgül, sosyal demokraside yaşanılan sorunların temelini liderlikte gören bu öneriyi en sesli dillendiren aktör. Bir belediye başkanı olarak kazandığı seçim zaferi ve oy oranı içinde kazandığı popüler, desteklenen lider kimliği Mustafa Sarıgül’e “sadece CHP’nin değil, Türkiye’nin lideri benim” demeye yetiyor. Bu liderin toplumsal vizyonunun, siyasi stratejisinin ve etik/ahlaki/sorumlu aktör kimliğinin neyi içerdiğini bilmemiz gerekmiyor. Sadece Deniz Baykal’ı değiştirecek popüler liderlik niteliğinin, hem CHP’nin hem de Türkiye’nin başarılı olmasının gerekli koşulu olduğunu Sarıgül’den duyuyoruz. Bu tür bir söylemi 2002 seçiminde Cem Uzan ve Genç Parti deneyimde de duymuştuk ve tek adam Cem Uzan beklenmedik bir başarı kazanmıştı. Uzan deneyimini izleyen Sarıgül de, özünde, “CHP’nin Genç Partileşmesi” olarak nitelenebilecek bir öneriyle liderlik oyununu başlatıyor.

CHP ve sosyal demokratik alanda bir liderlik sorunu yaşandığı doğru, ama şu soruyu da yanıtlamamız gerekiyor: Liderlik sorunu, yaşanılan karmaşık ve çokboyutlu sorunların nedeni mi, yoksa sonucu olarak mı düşünülmeli? Diğer bir deyişle, güçlü bir Türkiye vizyonu olmayan, toplumsal sorunları çözmede kendisini inandırıcı kılacak siyasi stratejilere ve projelere sahip olmayan, kendisini toplumla ilişkilendirecek ve bütünleştirecek toplumsal kimlik ve hareket olma kapasitesi eksik bir parti, bir sosyal demokratik alan içinde, lideri popülerlik niteliği içerse bile nereye kadar başarılı olabilir? Şüphesiz ki bu sorulara yanıt zor, kolay tercih ise popüler lider bulma, yani genç partilileşme, yani Mustafa Sarıgül olayı…

CHP’nin MHP’leşmesi

Sosyal demokrasi ve bu alan içinde CHP’nin güçlenmesine lider temelli çözüm önerileri kadar, belki bugün daha da güçlü bir tonda seslendirilen başka bir öneri de, sosyal demokrat olma iddiasından vazgeçilerek, bir taraftan, “Anadolu Solu” ve “sağa açılmak” gibi son dönemlerde ortaya konan söylemlerde gördüğümüz gibi, “siyasal eksende merkez sağa”, “değerler ekseninde de muhafazakâr değerlere” kayarken, diğer taraftan da “Cumhuriyet rejimini korumak” söylemi içinde siyaset yapma anlayışını ve eylemini, devlet çıkarı ve güvenliğini korumakla özdeşleştirerek devletin siyasi hayattaki dili olma konumuna soyunmak. Son dönemde CHP liderliği ve üst yönetimi içinde giderek hakim olan bu söylemi, gerek CHP’nin Türkiye-AB ilişkileri ve Türkiye-ABD ilişkileri alanındaki dış politika süreçlerine bakışında, gerekse “irtica tehdidi ve tehlikesi”, “Kürt sorunu ve PKK terörü”, “301. madde ve düşünce özgürlüğü”, “Ermeni meselesi” vb. sorun ve süreçlere bakışında görüyoruz.

Bu söylem içinde, CHP, 1923-1929 dönemini simgeleyen, kendi tarihi içinde kendisini tanımlayan “toplumu modernleştirici ve dönüştürücü milliyetçilik/ulusalcılık” anlayışından farklı olarak, topluma “biz-onlar, ben-öteki karşıtlığında bakan”, dış dünyaya tepkili, değişime şüpheci bir “tepkici milliyetçilik” anlayışını benimseyerek, genelde MHP’nin siyaset alanında oynadığı role ve üstlendiği siyaset anlayışına benzemeye çalışıyor. Diğer bir deyişle, “CHP’nin MHP’leşmesi” yaşanan sorunlara ve seçim başarısızlıklarına çözüm olarak görülüyor. 2007 yılında yaşayacağımız Cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçimlerde, siyasi eksen AKP-rejim karşıtlığına indirgendiği ve bu süreçte CHP, devlet iktidarı, güveni ve çıkarının siyasi dili olma rolünü oynadığı sürece başarı sağlanabileceği düşüncesinin, CHP’deki liderlik ve üst yönetim katmanındaki güçlü kabulü, CHP’nin MHP’leşmesine yol açıyor.

CHP’nin MHP’leşme tercihinin, hem bugün akademik ve kamusal söylemde sürekli tekrarlanan, Türkiye’de milliyetçiliğin yükseldiği saptamasını hem de yüzde 10 anti-demokratik seçim barajı nedeniyle, 2007 genel seçimi sonucunda yeniden iki partili bir Meclis olasılığının düşük olmayan bir ihtimal olduğunu hesaba katarsak, bir dereceye kadar rasyonel ve stratejik olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye ekonomisinin ne kadar ciddi krizlerle yüzleşebileceğini yaşama geçiren 2001 Şubat krizinde MHP’nin iktidar ortağı olduğunu ve bugün Türkiye’de kimsenin böyle bir ekonomik krizin tekrar ortaya çıkmasını istemediğini düşünürsek, CHP’nin niye MHP oylarına göz diktiğini, niye MHP gibi konuştuğunu, niye tepkici milliyetçiliğin ana aktörü ben olabilirim düşüncesini ciddiye aldığını anlayabiliriz. Ama, CHP’nin lider ve üst yönetim kadrosunun kabul etmesi gereken gerçek şu: Bu strateji CHP’yi en fazla ikinci parti yapacak bir başarı derecesini içeriyor. Siyasi oyunda koalisyon hükümetiyle iktidara geçme olasılığı ne bu “en fazla ikinci parti olabilme” gerçeğini değiştiriyor, ne de sosyal demokrat alanın ve CHP’nin “Türkiye’nin iyi, adaletli ve demokratik yönetiminin itici ve taşıyıcı gücü” olması olanağını ortaya çıkartıyor.

CHP’nin sosyal demokratikleşmesi

Son yıllarda, “Genç Partileşme” ve “MHP’leşme” süreçlerinin yanı sıra ve bu süreçlere alternatif bir arayışın, hem CHP içinde hem de (ve ağırlıklı olarak) CHP dışı sosyal demokratik alanda geliştiğini ve seslendirildiğini görüyoruz. Bu alternatif, Türkiye’nin “ılımlı İslam-tepkici milliyetçilik karşıtlığı” ekseninde tartışılmayı ve yönetilmeyi hak etmediğini, bu eksene karşı da “iyi-adaletli-demokratik toplum yönetiminin, sosyal demokratik ve özgürlükçü sol bir yapılanmaya gereksinim” duyduğu düşüncesini ortaya koyuyor. Alternatif ama Türkiye’yi yönetme iddiasında olan bu düşünce, siyasi ve ideolojik karşıtlıkları değil, toplumsal birarada yaşama olasılığını gerçekleştiren toplum vizyonunu; AKP karşıtlığını değil Türkiye’yi AKP’den daha iyi yönetmeyi amaçlayan bir siyasi stratejiyi ve Türkiye’yi ciddi, ama aynı zamanda tehlikeler ve riskler taşıyan bir değişim içinde olan dünyamızda saygın ve etkin bir aktör yapmayı amaçlayan, aktif ve çok taraflı bir dış politika anlayışını içeriyor. Bu hem sosyal, hem demokratik sol açılım, bir taraftan “CHP’nin sosyal demokratikleşmesi”ni yaşama geçirirken, diğer taraftan Türkiye’de sosyal demokratik, özgürlükçü sol ve siyasal liberal bir yeniden-yapılanma sürecini başlatmayı amaçlıyor.

Türkiye “Ilımlı İslam-tepkici milliyetçilik karşıtlı” ekseninden çıkma gereksinimi içinde. CHP ve sosyal demokrat alandaysa, “Genç Partileşme”, “MHP’leşme” ve “sosyal demokratikleşme” arasında bir kimlik arayışı var. Bu arayış içinde doğru ve anlamlı olanın bulunup bulunamayacağı ise bugün hâlâ yanıt bekleyen bir soru; sol tartışmasına devam edelim…

E. FUAT KEYMAN: Koç Üniversitesi

http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=6359

Yorumlar kapatıldı.