İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Batı´nın Doğu düşmanlığı Türkiye’ye patlıyor

MUHAMMED NUREDDİN

12 Ekim 2006 Türkiye Günü’ydü. Fransız parlamentosu Türklerin Ermenilere soykırım yaptığını inkâr edenlerin cezalandırılmasını öngören yasa tasarısını kabul ederken, İsveç Akademisi Orhan Pamuk’a Nobel ödülü veriyordu. Bu iki gelişme bağlantılı. Pamuk, modern Türk edebiyatı tarihinin en önemli yazarlarından biri değil ama tanınmış Türk yazarlardan biri olduğu doğru. Ancak Batılı mizacı yansıtan İsveç Akademisi,

‘kurban’larını seçmekte ve onları ‘en güzel, yüce ve güçlü’ olarak sunmakta usta bir avcı gibi davranıyor.

Akademi önemsiz edebiyatçılar seçmiyor ancak yetenek ve yaratıcılık temelinde değil de siyasi bir temelde seçme işini iyi yapıyor. Orhan Pamuk, Yaşar Kemal’den daha mı önemli? Değil tabii. Nâzım Hikmet’ten daha mı önemli? Doğal olarak değil. Necip Mahfuz, Taha Hüseyin’den daha mı önemliydi? Hayır. Peki niçin Nobel Edebiyat Ödülü Gabriel Garcia Marquez gibi solcu edebiyatçılara nadiren verildi? Nobel Barış Ödülü neden İranlı muhalif bir bayana verildi? Yanıtlar, ödülün her zaman ‘siyasi’ olduğunu gösteriyor.

Nobel ödülleri siyaseti göz önünde bulunduruyor; ara sıra bu hesapların dışına çıkılması gerçeği değiştirmez. Pamuk da bu politikanın sadık çocuğu. Türklerin 1. Dünya Savaşı’nda 1 milyon Ermeni’yi soykırımdan geçirdiğini söylediği zaman, Türk tarihi, kültürü ve bilinciyle çelişen bir tutum almıştı. Pamuk’un tespiti doğru olabilir veya olmayabilir. Ancak konu, ödülün kendisine bu ‘itiraftan’ sonra verilmesi. Necip Mahfuz’a da ödül İsrail’le barışı desteklemesi sonrası verilmişti. Şirin Ebadi’ye de İran’daki rejime muhalefet ettiği için…

İsveç Akademisi’yle Fransız parlamentosunu aynı ip bağlıyor. Ortada tek bir ‘suçlu’ var: Müslüman bir toplum. Katliamları işleyen Osmanlı Devleti, Hıristiyan bir topluma İslam adıyla hükmediyordu. Suç ise sadece öldürmek değil, aynı zamanda soykırımdı. Yani acımasızca, kökten yok etmekti. Bu, bugün ‘terör’le suçlanan İslamcılara kadar ulaşan kalın bir ip. Tek bir savaş var, hedef de dincilerin elindeki kitle imha silahlarından arındırılmış yeni bir Ortadoğu. Acaba Papa’nın İslam’a yönelik sözlerinin bu Batı gürültüsünün neresinde durduğunu açıklayacak birileri var mı?

Avrupa da en az Türkiye kadar zarar görecek

Fransız parlamentosunun veya İsveç Akademisi’nin yapacağı yorumlar farklı olabilir. Fakat Paris, soykırımı inkâr edenin cezalandırılmasıyla, Türkiye’yle AB çatısı altında birlikte yaşama eğilimini nasıl buluşturacak? Fransa bu davranışıyla Türkiye’deki reformları teşvik mi ediyor yoksa Türk toplumunun dini ve milliyetçi baskılar altında reformlara karşı çıkmasını ve Türkiye’nin Avrupa’dan uzaklaşmasını, Ankara’ya ‘imtiyazlı ortaklık’ öneren Avrupalıları rahatlatmak mı istiyor?

Türkiye, Avrupa’da şu an bile kök salmış tarihi, İslam’la Hıristiyanlık, Doğu’yla Batı arasındaki stratejik konumu gereği dünyanın en önemli ülkelerinden biri. Herhangi bir gücün bu ülkeyi kışkırtması veya sosyal kolonlarına dokunması akıllıca değil. Zira verilen zarar sadece Türkiye ve onun temsil ettiği İslami görüntüyle sınırlı kalmaz. Avrupa da büyük zarar görecektir. Avrupa’nın, Fransız parlamentosu kararıyla ve Nobel’i Ermeni soykırımını dile getiren kişiye vererek Türkiye’deki etnik veya dini duygularla oynamasının tek sonucu, evrensel fitnenin yayılması, ABD ve müttefiklerinin Afganistan, Irak, Lübnan ve Filistin’de girdikleri dünya savaşını yaklaştırması olacak.

(Katar gazetesi Şark, Beyrut Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü, 16 Ekim 2006)

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=202392
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=202392

Yorumlar kapatıldı.