İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Yazarı-mız(?)

Murat Belge

Kemal Kerinçsiz, Nobel Ödülü’nü Orhan Pamuk’a veren kurulu dava edeceğini söylemiş, şimdi mevzuatı inceliyormuş. Bu kurul da herhalde ‘Türklüğü aşağılamış’ oluyor.

Bu girişimle Kerinçsiz hem Nobel’i izleyen Türkiye’nin, hem de kendi kariyerinin abusluğuna bir mizah getirmiş oluyor -niyeti bu olmasa da. Aslında Kerinçsiz ve saz arkadaşlarının kariyerinde bu örtük mizah başından beri vardı. Jestleri ve retorikleri, bilgi düzeyleri ve hukuk anlayışlarıyla, bir ‘hukukçu derneği’nden çok, ‘hukukçu derneği’ taklidi yapmak üzere turneye çıkmış bir vodvil grubunu andırıyorlardı (Bu benzetme için yeniden bir ‘hakaret davası’ açmak isteyebilirler. Belirteyim, bir ‘vodvil grubu’nun çok saygıdeğer bir topluluk olduğu kanısındayım). Ama oynadıkları ‘temsil’ bu mizahın yeterince açık algılanmasına imkân vermiyordu. Mevzuat uygun olsa (Nasreddin Hoca’nın gölünün maya tutması gibi bir şey), bu mahkeme olayının seyri kim bilir ne kadar eğlenceli olurdu.

Nobel olayının başından bugüne kadar bununla ilgili kesimler bir tuhaf ruh hali içinde. Ödülün geldiğini öğrendiğimiz gün, TV kanalları, Fransa’da Parlamento’ya yönelmişlerdi. Orada olan, ‘önem skalasında’, Pamuk ve Nobel’den daha üst sırada duruyordu. Bence bu bile, o tuhaf ruh halinin bir yansımasıydı. Çünkü o zamandan beri medyada yazılan ve söylenenlerin de gösterdiği gibi, Fransa karşısında biz gene müsabakanın ‘zorunlu hareketler’ kısmını sergiledik: benzer bütün durumlarda söylediğimiz sözleri söyledik, o sözleri söylemek üzere takındığımız ses tonlarını takındık, bildik mimikleri yeniden harekete geçirdik, böyle gitti. Ama Orhan Pamuk söz konusu olduğunda, bütün kamuflaj çabalarına rağmen, bunu çok daha ‘ihtilâçlı’ bir biçimde algılayıp sindirmeye çalıştığımız belli oluyordu.

Galatasaray’ın Eindhoven’i yenmesi durumunda duyulacak sevinci burada duyamamak, ilginç bir durum.

Çeşitli bakımlardan ilginç. Zaten bütün bu olay son derece karmaşık bir biçimde ilginç.

Yanlış anlaşılmasın: Orhan Pamuk’un Nobel kazanmasının bir ‘milli bayram’ ilan edilmesini salık veriyor değilim; ‘bayram’ olması bana aykırı geldiği için değil, ‘milli’ olması anlamlı olmayacağı için. Başta sanat, bu entelektüel alanlarda kazanılan başarıların büyük kısmı bireyseldir. Dolayısıyla, ‘Güreşçimiz 72 kiloda altın madalya kazandı’ der gibi, ‘Yazarımız yazdığı romandan ötürü ödül aldı’ demek pek doğru bir şey değildir. Faulkner’a Nobel verilince ‘Nobel’i Amerika kazandı’, Grass’a verilince ‘Almanya Nobel kazandı’ demek pek anlamlı değil. Ama bu bizim ülkede herhangi biri bir şey kazandı mı, sefasını milletçe sürmeye meraklıyızdır -kazanan kişi, Orhan Pamuk gibi bir muhalif olmadıkça.

Bu entelektüel ödülleri de bir şekilde muhalif olmayanlara pek vermezler.

Şimdi kimsenin adını söylemeyeyim, ama Orhan Pamuk’un bunu şunun için, bunun için aldığını söyleyen, akla hayale gelmedik (örneğin, çevirmenler iyi çeviriyormuş, yabancı dilde daha iyi oluyormuş) açıklamalar yaratan o kalabalığın buna benzer herhangi bir şey ‘kazanması’ mümkün değil.

Tam yerine oturan bir şey bu da. Yıllardır Avrupa’ya her türlü muhalefeti yapanları şöyle bir düşünün. Gerçekten de, Avrupa’yla, dolayısıyla dünya uluslararası camiasıyla bütünleşmiş bir Türkiye’de, ne gibi bir işlevleri kalırdı? Bunu herkesten iyi onlar seziyor ve muhalefetlerinde haklılar.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=202067

Yorumlar kapatıldı.