İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Soykırım´ı tartışmak Sevres´i tartışmak mıdır?

Nuray Mert

Fransa’da, ‘Ermeni soykırımı’nı inkâr edenlerin cezalandırılmasına ilişkin yasanın Meclis’ten geçmesine yönelik tepkiler doğal olarak halen gündemi işgal ediyor. Cuma gecesi, TRT 1’de bu gündeme ilişkin ‘Konuşuyorum’ programına katıldım. Kısaca, “Evet, bu siyasi bir karardır, dahası Ermeni meselesini Türkiye’de tartışmayı daha zor hale getiren bir dönemde yaşıyoruz, ancak bu durum, bu konuyu hiç konuşmayalım, kapatalım demek değildir” dedim.

Konuşmaya, ‘Kimse benim atalarım tarihte hiçbir kötülüğe bulaşmamıştır diyemez’ diye başlamıştım. Bir kez daha aynı şeyi gözlemledim, seyirci konukların bazısı, Türkiye’nin resmi görüşünün temsilcisi konumunda olan Türk Tarih Kurumu’nun Başkanı Yusuf Halaçoğlu’ndan tepkili davrandı. Daha doğrusu, Halaçoğlu ile bu konuda ihtilaf çıkmadı, ama seyircilerden ve konuklardan bazılarıyla çıktı. Farklı yerlerde bu konuyu tartışırken, dinleyicilerden, ‘tehcir’ lafını kullandığım için bile suçlandığım oldu. Ben de tam bundan söz ediyorum, tarihi ile yüzleşmekten kaçınan bir toplumda, durum bir süre sonra hastalıklı bir tek taraflılığa veya savunmacılığa savruluyor. Tabii, bu son zamanlara kadar resmi görüşün, bu konuyu topyekûn tartışmadan uzak tutma siyasetinin de bir sonucu. Dolayısıyla halkımız resmi görüşün gerisinde demek hakkaniyetli olmaz.

Artık, hepimizin bu kısırdöngüden çıkmak için elimizden geleni yapmamız gerekiyor. Tarihte Türklerin veya Türk ve Müslümanların başına gelenleri öne çıkararak işin içinden çıkmaya çalışmanın hiçbir anlamı yok. Diğer taraftan, dikkate almamız ve samimi olmamız gereken bir konu daha var. Ermeni katliamlarından söz etmekten, tartışmaktan kaçınmak yine tarihsel bir gerekçe ile ortaya çıkan ve zamanla bugünkü marazi halini alan bir durum. Bildiğiniz gibi, Türkiye Cumhuriyeti, İttihat ve Terakki dönemini sahiplenmek üzerine kurulmadı. Kemalist Türkiye’nin İttihat ve Terakki mirasını sahiplenmesi söz konusu değildi. Ancak, Cumhuriyet, savaş sonrasında imzalanan Sevres anlaşmasının reddi ve yerine Lozan’ın imzalanması temelinde kuruldu. Sevres’e gönderme yapacak her şeyin reddedilmesi bu çerçevede anlaşılmalıdır. Soykırım tartışması, başından itibaren Serves’e gönderme yapar. Bunu, Ermeni kaynakları dahi teslim ediyor; bakın Ermeni soykırım tarihçilerinden Prof. Vahakn N. Dadrian, “Kemalizm’in gücü bir anlamda, Türkiye’yi kitlesel cinayeti kapsayan savaş suçları ile itham etme ve toprak kaybı ve kurbanlara bir dizi tazmin de dahil olmak üzere, uygun cezai önlemleri şart koşma çabalarına karşı büyüyen bu muhalefetten kaynaklanıyordu” diyor (Ermeni Soykırımında Kurumsal Roller-1, Belge Yayınları, s.241.

Kısacası, ‘Ermeni soykırımı’nı tartışmak, o zaman aynı zamanda Sevres ve Lozan’ı tartışmaktı. ‘Halen öyle’ mi diyorsunuz? O halde, imalar çerçevesinde dönüp dolaşmak yerine, ‘Olayın adını soykırım diye koymak, Sevres’i tartışmaktır’ diyebilirsiniz, bu noktada, ‘Sevres’i tartışmayız’ dersiniz. Bunu demeye sonuna kadar hakkınız var, gerisini konuşmaya, tartışmaya açarsınız. Vatandaş da, bugün yaşadığı topraklarda çok yakın bir tarihte yaşanan muazzam trajediyi akıyla karasıyla öğrenir. ‘Benim atalarım kötülüğe bulaşmaz’ saçmalığı biter. Diğer tarafta, bu konuda gelinen inkârcı noktanın nedeninin ‘zenofobi’ (yabancı düşmanlığı), ‘akıl tutulması’ falan olduğunu ileri süren ve siyasi tarih konusunda çok az şey bildiği belli olan entelektüeller de daha anlamlı bir şey söylemek durumunda kalır.

Dahası ve her şeyden önce, acı paylaşmayı öğreniriz, daha fazla insan oluruz. Fransa bunu dinler mi, yasa geri mi çekilir, ayrı mesele. Bu öncelikle bize dair bir konu. Saçma bir savunmacılık ve onun devamı olan saldırganlıkla, ‘Batılılar bir şey diyorsa vardır bir bildikleri, galiba biz dünyanın en zenofobik, akılsız milletiyiz’ kompleksi arasında salınan, bu yönde cepheleşen tuhaf bir toplum olmaktan kurtulmak için bir adım atmakta sonsuz fayda var.

Bakın, bu tuhaflık nedeniyle, Orhan Pamuk’un Nobel alması bile gölgelendi. ‘Nobel’i geri versin’ çağrısında bulunanlar oldu. Nobel ödülünün siyasi yönleri olduğu bilinen bir şeydir, ancak sever ve beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, ama kimsenin romanlarını okumadığı, edebi seviyesi olmayan hiçbir sanatçıya böyle bir ödül verilmez. Ben, Orhan Pamuk’u, siyasi açıdan, söylediklerinden dolayı değil, söylemediklerinden dolayı eleştiren biriyim. Uluslararası şöhret ve saygınlığını, Irak işgali konusunda muhalefet etmeye kullanmasını arzu ederdim, hâlâ ediyorum. Dört yıldır, bu konuda uluslararası medyada hiçbir çıkış yapmadı. Bir işgal karşıtı olarak, birçok arkadaşımla birlikte, Nobel’li bir yazardan bu yönde bir çaba bekliyorum, umarım daha fazla geç kalmaz.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=201834

Yorumlar kapatıldı.