İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Patrik Hazretlerinin Sayin Basbakan’a yazdigi mektup

Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN

T.C. Başbakanı

Başbakanlık – ANKARA

Sayın Başbakanımız,

Vakıflar yasa tasarısının Adalet Komisyonu’nda görüşülüp T.B.M.M.’ne sevk edildiğini öğrenmiş bulunuyoruz.

Sizlerle görüşmelerimizde bu yasanın hazırlanması sürecinde görüşlerimizin alınmasının faydalı olacağı sonucuna varılmıştı.

Görüşlerimizi sunma imkanı bulamadan yasa tasarısı ilgili komisyondan geçip Meclis gündemine geldiği için kabul buyurursanız görüşlerimizi bu mektubumuzla sizlere sunmayı uygun bulduk.

Bizlerin “eşit vatandaşlık”tan öte hiçbir talebimiz yoktur. Bu nedenle haklarımızın “mütekabiliyet” esasına göre değerlendirilip “yabancı” yerine konmamız ve görüşümüzün alınmasının gereksiz görülmesi bizleri ziyadesiyle üzmüş bulunuyor.

Bizler bu ülkenin vatandaşlarıyız dolayısıyla sorunlarımızı bizim de Meclisimiz olan T.B.M.M.’ne ve size sunmamızdan ve çözümlemesini istemememizden daha doğal bir şey olamaz diye düşünüyoruz.

Gündemdeki yasa tasarısının anayasal eşitlik ilkesine ve yasa tekniğine uygun olmadığını bu şekliyle yasallaşmasının yıllardır var olan sorunu çözemeyeceği kanaatindeyiz.

Görüşlerimizin dikkate alınacağı ümidini muhafaza ederek hukukçularımız tarafından hazırlanan görüş ve dileklerimizi aşağıda saygıyla bilgilerinize arz ederiz:

1) Vakıflar Kanunu tasarısının 2. maddesinin 2. fıkrasına Adalet Komisyonu tarafından “bu kanunun uygulanmasında milletlerarası mütekabiliyet ilkeleri saklıdır” cümlesi eklenmiştir. Bu hüküm öteden beri sorun yaşayan cemaat vakıflarının sorunlarını içinden çıkılmaz hale getirebilecek sonuçlar doğuracaktır. Basından izlenildiği kadarı ile Cemaat Vakıflarına yönelik olarak konulan bu cümlenin eleştirisine geçmeden önce mütekabiliyet (karşılıklılık) kuralına bir kez daha değinmek isteriz .

Mütekabiliyet ‘Karşılıklılık kuralı” Hukuk Sözlüğü (Prof. Dr. Ejder Yılmaz) Genişletilmiş Sekizinci Baskı, Ankara 2004, tarihli kitabın 648. sayfasında şöyle tarif edilmiştir:

Karşılıklılık Kuralı: Mütekabiliyet esası; bir devletin diğer bir devletin vatandaşlarına, mahkeme kararlarına veya herhangi bir davranış biçimine karşı tutumuna karşılık, diğer devletin de aynı biçimde davranması; örneğin, bir ülke, diğer bir ülke vatandaşlarından ayakbastı parası almıyorsa, vatandaşlarından ayakbastı parası almayan ülkenin vatandaşlarından da o ülkenin ayakbastı parası almaması.

Mütekabiliyet esasen Anayasa Mahkememiz’in 1986/18 E 1986/24 K sayı ve 9/10/1986 tarihli ve Resmi Gazete’nin 31 Ocak 1987 tarihli ve 19358 sayısında yayınlanan kararında aşağıdaki şekilde tarif edilmiştir .

“Türk yabancılar hukukunun genel ilkelerinden olan mütekabiliyet esası, öğretide en az iki devlet arasında uygulanan ve her birinin ülkesinde diğerinin vatandaşlarına aynı mahiyetteki hakları karşılıklı tanımalarını ifade eden bir prensip olarak tarif ve izah olunmaktadır. Bu prensibe göre, bir yabancının Türkiye’de bir haktan yararlanabilmesi, Türklerin de o yabancının ülkesinde aynı tür ve nitelikte olanaklardan yararlanmasına bağlıdır”.

Bu açıklamalardan sonra özellikle belirtelim ki ülkemizde bulunan Cemaat Vakıflarının bir Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu olduğu, bu vakıflardan yararlanan ve onları yöneten kişilerin Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı oldukları yadsınamaz

Oysa ki, tasarının 2. maddesinin 2. fıkrasındaki cümle doğrudan cemaat vakıfları ve mensuplarını yabancı olarak nitelendirmektedir çünkü bu kural Vakıflar Yasası’nın bütünü içinde yabancıların yanında yalnızca Cemaat Vakıflarını hedeflemektedir. Bu cümlenin yarattığı sakıncaları şu şekilde örnekleyebiliriz.

Bu zihniyete göre Türk ve Yunan Hükümetleri anlaşarak kendi ülkelerindeki vakıfları kapatabilirler mi? Ya da Yunanistan ülkesindeki Türk azınlık vakıflarından değişik bir vergi almaya kalkarsa Türk Hükümeti buradaki rum cemaati vakıflarından böyle bir vergi alacak mıdır?

Bu, Devletin kendi vatandaşı olan azınlıkları “REHİNE” olarak görmesi hali yaratır. Bizce bir Devletin kendi vatandaşına mütekabiliyet kuralını uygulaması her şeyden önce bir “İNSAN HAKLARI İHLALİ”dir ve doğrudan Anayasamız’ın 10. maddesine aykırı bir düzenlemedir. Tüm bu gerekçelerle Vakıflar Kanunu tasarısındaki 2. maddesinin 2. fıkrasının metinden mutlaka çıkartılması gerektiği kanısındayız .

2) Vakıflar Kanun Tasarısının 25. maddesi ile de Cemaat Vakıflarına “ayrımcılık” uygulanmaktadır.

Yeni Vakıflar yasası hazırlanırken amaç Türkiye’de bulunan tüm vakıflara uygulanan mevzuat bakımından aynı şemsiye altında toplanması idi. Tasarının 25. maddesinde yapılan değişiklikle ise aksine Cemaat Vakıfları ile diğer vakıflar arasında ayrımcılık yapılmaktadır .

Cemaat Vakıflarının Padişah fermanı ile kurulmuş olup vakfiyeleri olmadığı bilindiğinden vakıfların uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunmaları ve üst kuruluşlar kurabilmeleri , vakıf senetlerinde bu konuların yer alması kaydı konulmuştur. Böylece cemaat vakıflarının yabancı vakıflarla işbirliğinde bulunabilmesi ve üst kuruluşlar kurabilmeleri engellenmektedir.

Dolayısıyla l. Maddede sözünü ettiğimiz mütekabiliyet kuralı ışığında düzenlenmiş Vakıflar Kanun Tasarısının 5. maddesinin 4. fıkrasının da yalnızca yabancıları kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekir .

Bu ayrımcılığın da önlenebileceğini ümit ediyoruz .

3) Bilindiği gibi Cemaat Vakıflarının yönetimleri seçimle işbaşına gelmektedirler. Vakıflar Kanun Tasarısının 2. fıkrasında “bu kanuna göre mazbut vakıflar arasına alınan vakıflara bir daha yönetici seçimi ve ataması yapılamaz” denilmektedir. Bu cümledeki “yönetici seçimi” ibaresi cemaat vakıflarının da mazbut vakıflar arasına alınabileceği izlenimini vermektedir. İleride kanunun uygulanması sırasında böyle bir sorun doğmaması için “yönetici seçimi” ibaresinin kanun tasarısından çıkartılması gerekir .

4) Vakıflar Kanun Tasarısının 14. maddesinde yazılı olan “mülhak, cemaat ve esnaf vakıflarında, vakıf yöneticilerinin teklifi üzerine bu şartları değiştirmeğe, hayır şartlarındaki parasal değerlerini güncel vakıf gelirlerine uyarlamağa Meclis yetkilidir” cümlesindeki “Meclis yetkilidir” ibaresinin tasarının ilk şeklindeki gibi “Meclis karar verir” şeklinde yeniden düzenlenmesi gereklidir. Çünkü “Meclis yetkilidir” ibaresi vakıf yönetimlerinin teklifini işlevsiz kılmaktadır. Bu sonuç maddenin düzenlenme amacına aykırılık yaratmaktadır .

Tasarının 16. maddesinin 5. ve son fıkrasında yer alan “Cemaat Vakıflarına ait kısmen veya tamamen hayrat olarak kullanılmayan taşınmazlar, vakıf yönetimlerinin talebi halinde Meclis kararı ile, aynı cemaate ait başka bir vakfa tahsis edilebilir veya vakfın akarına dönüştürülebilir” cümlesinin kanun sistematiği açısından “Hayrat Taşınmazların Nitelikleri ve Değerlendirilmesi” başlığını içeren 15. maddede yer alması gerekir .

5) Vakıflar Kanun Tasarısının 41. maddesindeki “Meclisin Oluşumu” başlığı altındaki düzenlemede cemaat vakıflarınca Meclis’e seçilecek üyenin ne şekilde saptanacağına ilişkin bir açıklık bulunmamaktadır. Örneğin, her azınlık cemaati ayrı ayrı kendi arasında birer üye mi seçecek ya da bütün azınlık cemaat vakıflarının seçecekleri temsilcileri bir araya gelip kendi aralarında Meclis üyesi mi seçecekler ya da başka bir usul mü uygulanacak bu belli değildir. Kanımızca yönetmelikle de düzenlenmesi mümkün olmayan bu Meclis üyesi seçiminin ne şekilde yapılacağı bu madde içinde yeniden düzenlenmelidir .

6) Vakıflar Kanun Tasarısının geçici 7. maddesinde cemaat vakıflarının 1936 Beyannamesi’nde yazılı olan ya da sonradan edindikleri mallara ilişkin düzenleme bu nevi malların hukuki durumları ayrı ayrı özellik taşıdığından bu maddenin cemaat vakıfları hukukçularının görüşü alınarak yeniden düzenlenmesi şarttır. Aksi halde bu geçici maddenin bu hali ile kanunlaşması ileride Vakıflar İdaresi ile cemaat vakıfları arasında bir çok sorunlar yaratacaktır. Bu nedenle daha önce Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce düzenlenmiş olan Vakıflar Yasa Tasarısının geçici 11. maddesine cevaben ileri sürdüğümüz görüşteki gibi bu maddenin

“1936 yılından sonra cemaat vakıflarının mal edinememeleri ile ilgili uygulamadan dolayı;

a) Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihte miras ve benzeri yollarla edinilip adlarına tapuda kaydedilmemiş olan taşınmazlar ile halen nam-ı müstear veya nam-ı mevhum adına tapuda kayıtlı taşınmazlar,

b) Mahkeme kararıyla cemaat vakfı adına olan tapu kaydının iptaliyle yeniden eski malik adına kaydedilmiş olan taşınmazlar,

c) Vasiyetnameyle cemaat vakıflarına vasiyet edilmiş olup mahkeme kararıyla vasiyetname-lerin iptaline karar verilen taşınmazlar,

d) Evvelce cemaat vakıfları adına kayıtlı iken mahkeme kararıyla hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kaydedilen taşınmazlar ,

e) Evvelce tapuda cemaat vakfı adına kayıtlı iken mahkeme kararıyla eski malik adına olan tapu kaydı ihya edilip eski malikin de gaip olması nedeniyle on yıl kayyum tarafından idare edilip Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kaydedilmiş olan taşınmazlar:

Kanunun yürürlüğe girmesinden itibaren bir yıl içinde müracaat edilmesi halinde, hiçbir hükme gerek olmaksızın, meclis kararı ile, tapuda ilgili cemaat vakfı adına yeniden kaydedilirler.

(d) ve (e) bentlerinde anılan taşınmazlar hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından üçüncü kişilere satılmışlarsa bu satışlardan doğan zararlar ilgili cemaat vakfının bir yıl içinde talep etmesi halinde Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından tazmin edilir .

f) Cemaat vakıflarının 1936 yılından sonra her ne surette olursa olsun edindikleri ve halen tapuda adlarına kayıtlı bulunan taşınmazların tapu kayıtlarının iptali için dava açılamaz.”

olarak değiştirilmesi gerekmektedir.

Sözkonusu yasa hakkındaki görüş ve düzeltme önerilerimizin kaale alınarak tarafınızca T.B.M.M.’ne önerileceğini ümid ediyor, Yüce Makamınız’ın dikkat ve tensiplerine sunuyorum.

Derin saygılarımla,

MESROB II

Türkiye Ermenileri Patriği

http://www.lraper.org/main.aspx?Action=DisplayNews&NewsCode=N000001663&Lang=TR

Yorumlar kapatıldı.