İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

O skandal da `arşive´ kalktı!

Kürşat Bumin

Yepyeni bir haber değil, üzerinden neredeyse bir ay geçti. Hürriyet’in 19 Eylül tarihli sayısında Nuray Babacan imzalı bir haberdi. Babacan’ın haberi şöyle başlıyordu: “Osmanlı tapu arşivlerinin bilgisayar ortamına alınıp devlet arşivlerine devri projesiyle ilgili fikri sorulan Milli Güvenlik Kurulu’ndan ‘Tapu Kadastro’da muhafaza edin ve kullanıma sınırlı açın’ uyarısı geldi. Tuğgeneral Elmas imzalı yazıda ‘Buralardaki bilgiler asılsız soykırım ve Osmanlı Vakıfları mülkiyet iddiaları gibi konularda istismara yol açabilir’ denildi.”

Alın size âlâsından bir haber… Babacan, bir gazeteci olarak üzerine düşeni yaparak haberi ortaya salıvermiş… Şimdi sıra haberin üzerine abanması gereken “Türk medyası”nda değil mi?

Ama ne gezer… “Normal”, yani “hafızasını didiklemeyi her bakımdan hayırlı gören” bir memlekette bir fırsat olarak değerlendirilebilecek bir “skandal”, bizim tarafımızdan “vak’a-i âdiyye” muamelesi gördü.

O günden bugüne şu kadar gazete ve televizyon kanalı içinde olayı tartışılabilir nitelikte gören sadece dört imza (gözümden kaçan imzalar affetsin) ile karşılaştım sadece: Etyen Mahçupyan (Zaman), Gülay Göktürk (Bugün), Mustafa Erdoğan (Star) ve nihayet son hafta sonu Ayşe Hür (Radikal İki).

Konuya ilk giren Mahçupyan, olaya ilişkin olarak “Karşımızda art arta dört soru var” dedikten sonra şöyle devam ediyordu:

“Birincisi acaba genel müdürlük bu konuyu niçin MGK’ya soruyor? Geçmiş tapuların günümüz güvenlik anlayışıyla nasıl bir bağlantısı olabilir? İkincisi acaba MGK içinde muhatap alınan veya kendisini muhatap ilan eden bölüm niçin Seferberlik ve Savaş Hazırlıkları Planlama Dairesi? Yüzlerce yıl önceki tapu kayıtları bugünün savaş hazırlığıyla nasıl ilintilenmiş olabilir? Üçüncüsü bu dairenin personeli Tapu ve Kadastro’daki defterlerin içerdiği bilgileri nasıl biliyor? Savaş hazırlığı kapsamı içinde oturup tapu tahrir defterlerini inceleyen herhalde büyükçe bir departman mı mevcut? Nihayet dördüncüsü MGK’nın cevabi mesajı acaba niçin ‘gizli’? Arşivlerde var olan ve askerin bildiği bu bilgiler toplumdan niçin saklanmak isteniyor?”

Görüyorsunuz; hepsi birbirinden meşru dört soru… Cevaplansın ki (cevaplanması gerekir ki) mesele açıklık kazansın ve MGK Genel Sekreteri olarak bir “sivil”in atanmasının ne gibi nimetler sağladığı anlaşılsın.

Ama ne gezer… Olayın açığa çıkması ve birkaç kalemin işin üzerine gitmesi –tahmin edileceği gibi– konuya açıklık getirmesi gerekenlerin kılını bile kıpırdatmadı. Ve dolayısıyla bu konu da “arşive” kaldırıldı.

Besbelli ki, MGK’nın “istismara yol açabilir” diyerek Türkçeleştirilip bilgisayar ortamına aktarılmasına karşı çıktığı bilgiler “tehcir” sonrası sahipsiz kalan mallara ilişkindir. Ama unutmayalım ki bu “sansür” belki sadece “dışarıda” bir “istismara” yol açabilir. Çünkü aradan şu kadar yıl geçmesine rağmen –çünkü mal ve mülk söz konusu olduğunda “toplumsal hafıza” sanıldığı kadar zayıf değil, tam tersine kuvvetlidir!– kimin mal ve mülkünün nereden geldiği hiç değilse aşağı yukarı olarak bilinmeyen bir şey değildir. Hele de nispeten küçük yerleşim yerlerinde.

Ayrıca, Ayşe Hür’ün yazısında güzel toparlandığı gibi, “tehcir”in arkasında bıraktığı mal ve mülkün değerinin ne merkezde olduğu hakkında bugüne kadar epeyce yayın da yapılmıştır zaten. Bırakalım yabancı kaynaklı tahminleri bir tarafa, Ermeni araştırmacı Dikran Kucumyucan’ın hesaplarına göre Ermenilerin terk ettikleri servet o günün parasıyla “toplam 14,5 milyar franka, bugünün parasıyla 100 milyar dolara eşdeğer”dir. Ve de dolayısıyla “Topraklarını, evlerini ve maddi birikimlerini terk etmek zorunda kalmış olan toplam iki milyon insanın geride bıraktığı servetin birilerinin ganimeti haline geldiği (de) açık değil midir?” (Mahçupyan)

Bu durumda MGK’nın Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün elini serbest bırakmasının ne gibi sakıncası olabilir? Büyük felaketten canını ancak kurtarabilenler arkada bıraktıkları mal ve mülkten çoktan vazgeçmiş olduğuna ve Sivas, Tokat ya da Ankara’yı “İşte dedem bu evde yaşarmış” diyerek ziyaret eden torunlar ortada görünmediğine göre bu sansürden nasıl bir “milli” yarar beklenebilir? Bu sansür olsa olsa, artık Osmanlı tapu arşivlerindeki bir kağıttan ibaret kalan mal ve mülkün ilk sahiplerine yönelik bir duygusuzluk-duyarsızlık örneği daha oluşturur.

http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=17.10.2006&y=KursatBumin

Yorumlar kapatıldı.