İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kaç Faruk bir Hrant eder

Ahmet Hakan

“Yüz Faruk”, “bir Hrant” eder mi?

Ya da…

Sadece “Bir Elif”, Lagendijk’in en muhteşem dikkatine mazhar olabiliyor ise…

Avrupalı “düşünce özgürlüğü savaşımcıları”nın dikkatini çekmek için kaç Faruk’un feda edilmesi gerekir?

Peki…

Ya Abdurrahman Dilipak?

İrapta mahalli var mıdır Dilipak’ın?

Ya da şöyle soralım:

Şöyle yüzlerce Abdurrahman Dilipak versek, acaba sadece “bir Orhan”ı karşılamaya yeter mi?

***

Tamam, tamam…

Bu kahrolası denklemi daha fazla zorlamadan, “Kim bu Faruk?” sorusuna yanıt verelim.

Efendim, Faruk Çakır, Yeni Asya Gazetesi’nin Yazı İşleri Müdürü’dür.

Kendisi geçen hafta 301. Madde’den yargılanmıştır.

Ancak…

Bu yargılamayı kimsecikler duymamış, görmemiştir.

Ne “Hepimiz Hrant’ız” diye bağıranlar…

Ne “Elif bizim canımız” diye slogan atanlar…

Ne “Orhan’a selam / Direnişe devam” diyenler…

Hiçbiri ama hiçbiri duymamış, işitmemiştir bu davayı.

Hatta…

Piyasaya çıkan romanları “Türklük başımda duman” hevesiyle “suç unsuru” yakalamak için okuyup, şikayet dilekçesi yağdıran “Pek makbul muhbir vatandaş” Kemal Kerinçsiz ve arkadaşları bile kayıtsız kalmıştır Faruk’un davasına.

Yani ne yuhalayanı olmuştur “zavallı” Faruk’un, ne de alkışlayanı.

Ayrıca…

Mesela İtalyan basınında bir makale çıkmamıştır.

Alman televizyonlarında küçük bir haber de yayınlanmamıştır.

Kısacası…

Faruk’un davası sakin bir şekilde geçmiştir.

Sessiz, sitemsiz…

Abdurrahman Dilipak da düşüncelerini açıkladığı için yargılanmıştır.

Savcı “beraat” istemiştir ama yargıç Dilipak’ın cezalandırılmasına karar vermiştir.

Bu olay da bir elektrik yaratamamıştır.

Ne “Bu çağda düşünce yargılanır mı hiç?” açıklaması, ne cezaya neden olan maddenin tartışmaya açılması.

Hiçbiri söz konusu olmamıştır.

Hükümet yetkililerine bu konuda Allah için tek bir soru dahi sorulmamıştır.

Hükümet yetkilileri de, kendi düşünce iklimlerinin akrabası olan bu iki mağdur için kıllarını bile kıpırdatmamışlardır.

***

Tamam, Hrant’ın yanındayız, Elif’in roman kahramanlarının yargılanmasını gülünç buluyoruz, Orhan’a yapılanları “revadır” diye karşılamıyoruz.

Bunu yaparken…

Orhan arkadaşımızdır, Hrant iyi adamdır, Elif’in yanında yer almak “şık” kaçar falan diye düşünmüyoruz.

Amacımız safdillik ölçüsünde düşünce özgürlüğünden yana tavır koymaktır.

İçtenlikle… Samimiyetle…

O zaman hep birlikte “Faruk eşittir Elif” ya da “Dilipak eşittir Hrant” denklemini devreye sokmamız gerekmez mi?

Haftanın en acayibi

Sevgili Reha kardeş… Değerli “Pişşşti” filozofu.

Duydum ki Ahmet Hakan’ın adını, “Haftanın en acayibi” listesine ekleyip tartıştırmışsın.

Yahu kardeş, “malzeme sıkıntısı” falan mı çekiyorsun?

Eğer böyle bir sıkıntın varsa, neden dönüp kendine bakmayı denemiyorsun ki?

Acayiplikte kim senin eline su dökebilir birader!

Mesela…

Programında şöyle bir anons attırmayı denesene.

“Programının reytingleri düştüğü için hayatının en büyük kozunu ekrana sürmekten çekinmeyen, buna rağmen ancak 40. olabilen şovmen olayı haftanın en acayibi diyorsanız…”

Kesmedi mi?

O zaman al sana başka bir anons:

“Sevgilisinin küllenmiş ilişkisini reyting malzemesi yapacak kadar pervasız, ancak sevgilisinin küllenmemiş ilişkisini saklama arsızlığı gösterecek denli kurnaz şovmen olayı haftanın en acayibi diyorsanız…”

Bu da mı yetmedi?

Peki şuna ne dersin:

“Köşesinde yazdığı yazılarla sevgilisinin eski sevgilisine ayar vererek Türk matbuat tarihine geçen şov adamı, haftanın en acayibi diyorsanız…”

Yani demem o ki Reha kardeş… Hem dersini bilmiyorsun, hem de şişmansın herkesten.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/5276622.asp?yazarid=131&gid=61

Yorumlar kapatıldı.