İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Diaspora ile sıcak temas

Mehmet Kamış

Ermeni meselesi sürekli Türkiye’nin karşısına çıkıyor. Dünyanın her yerinde Fransa’da, Amerika’da, Lübnan’da Türkiye denilince, ondan nefret eden, aleyhindeki her şeyi ölümüne isteyen bir kitle ortaya çıkıyor. Bu nefretin hikayesini daha önceki yazılarda konu etmiştik.

Tehcire maruz kalanlardan çok, ondan sonraki nesillerde oluşmuş bir nefrettir bu. Hıristiyan bir şark toplumu olan Ermenilerin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Batı ülkelerine göç etmesi, ilk nesillerdeki kırgınlığın daha sonraki nesillerde nefrete dönüşmesinde çok büyük rol oynamıştı.

Geçtiğimiz sene tehcirin 90. yılıydı. 2015 ise tehcirin 100. yılı olacak. Ermeniler daha doğrusu Türkiye üzerinde baskı kurmak isteyenler bu meseleyi mümkün olduğu kadar gündemde tutarak 10 yıl sonraki finale hazırlanıyor.

1939 yılında başlayıp 1945’te biten İkinci Dünya Savaşı’nda 35 milyon kişi öldü, 20 milyon insan sakat kaldı. 12 milyon anne bebeğini kucağına alamadan düşük yaptı. Fransa’yı işgal eden Almanya, Rusya’ya saldırıp yüz binlerce insanın ölümüne sebep oldu. İngiltere’den, Fransa’dan, İtalya’dan, Almanya’dan tam 35 milyon insan bu savaşta hayatını kaybetti. Daha 60 yıl önce birbirlerinden milyonlarca kişiyi öldüren bu devletler, bugün aynı çatı altında kendi istekleriyle birleşti. Kimsenin kimseyle kan davası kalmadı. Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’nda Ermenilerle yaşadıkları ise her geçen gün büyüyerek üstüne doğru geliyor. Sürekli farklı bir ülkede bu mesele karşımıza çıkıyor.

Türkiye’nin bu durum karşısında yaptığı tek hareket var. O da, sözde Ermeni soykırımı diye başlayan, “biz onları kesmedik, onlar bizi kesti” söylemini mümkün olduğu kadar yüksek sesle söylemek. Daha çok Türkiye içinde sarf edilen bu sözler, dünyaya duyurulamıyor. Bütün dünya Ermenilerin iddialarına inanıyor, onların sesi Türkiye’den çok daha gür çıkıyor. Bu konuda hiçbir farklı davranışı ve politikası olmuyor Türkiye’nin. Birkaç yetkili “Hayır, biz onları öldürmedik, Ermeni çeteler Türkleri öldürdü” sözlerini tekrarlayınca konu bizim için kapanmış oluyor. Mesele, ‘Tarihçilerimiz bunu halletsin’ sözüyle de çözülecek bir şey değil. Konu Ermeniler için kapanmadığı ve büyük devletlerin işine geldiği için sürekli karşımıza çıkartılıyor. Bu durum eskiden kabul edilebilirdi; çünkü Türkiye Kapıkule ve Habur sınırları arasına sıkışmış, sadece yönetenlerinin mutlu olduğu bir ülkeydi. Ama bugün durum değişti. Artık dünyayla entegre bir ülkede yaşıyoruz.

Türkiye bu konuda politika değiştirip diaspora Ermenileriyle sıcak temas kurmalı. Hatta bu konuda devletten çok siviller bir şeyler yapmalı. Oturup onlarla biraz da Fenerbahçe’yi konuşmak lazım. Birlikte sarma yemek, düğünlerde takı takmak, arada bir konuşmayı Türkçe yapmak… Kısacası daha düne kadar birçok şeyi birlikte yaptığını, aynı yemekleri yiyip aynı türküyü söylediğini, hakarete maruz kalınca benzer tepkiler verdiğini, yani aynı duygusallıkta birer toplum olduğumuzu yeniden hatırlamak lazım.

Diaspora Ermenilerinin içinde hayatlarında hiçbir Türk ile muhatap olmamış o kadar çok insan var ki… Yüz yüze görüşmeler sayesinde Türklerin, kafalarında oluşturdukları insan tipinden farklı olduğunu görmek onları derinden etkiliyor. Ölesiye nefret ettiği Türklerin hiç de kafasında kurguladığı gibi olmadığını görmek onların inançlarını alt-üst ediyor.

Türkiye, daha insan merkezli politikalarla bu konunun üstesinden gelebilir.

http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/yazar.do?yazino=438145

Yorumlar kapatıldı.