İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Soy şu Rum´u…

Mihail Vasiliadis 16.10.2006

Soy şu Rum’u…

Tarihimizde Rumlara ‘soykırımı’ stratejisiyle yaklaşıldığını söylemek doğru değil; hatta tehlikeli de olabilir. Diğer taraftan, birçok kurum ve bireylerde ‘Soy şu Rum’u’ düşüncesinin hakim olduğu da ink‰r edilemez… Derindeki ya da satıhtaki devletin uyguladığı varlık vergileri, mazbut vakıf (her ne demekse), 36 beyannamesi dışı gayri menkuller bir yana, bazı şahıslar da bu spora meraklı. İş icabı m‰aliye şubelerine giriş çıkışlarımın sık olduğu yıllardan anımsarım. H‰l‰ öyle midir bilmiyorum ama, o dönemde çok modaydı; ödediğin verginin makbuzuna sana hiç sormadan bir de ‘yardım pulu’ yapıştırılır, karşılığı ‘metazori’ (kelimenin Rumca olması rastlantı mı acaba?) alınırdı. Kimin yararına olduğu da pek belli değildi ama Kızılay, Türk Hava Kurumu gibi bilinen yardım derneklerinin değildi muhakkak. 50 kuruş ya da 1 lira falan olurdu bu pulların bedeli ve herkese birer tane yapıştırılırdı. Ancak ibraz edilen tahakkuk fişinin üstündeki isim Rum, Ermeni ya da Yahudi ismi olunca bir taneyle iktifa edilmez, beş on tanesi birden konurdu. Rum dükk‰ncıların kapılarını ise bu işin profesyonelleri aşındırır, ‘Kıbrıslı soydaşlarımız’ ya da başka ‘milli’ konular için yardım talep edilirdi. Sen o yıllarda Rum ol da, istersen ‘hayır vermem’ de!..

Bu konuda son günlerde meydana gelen iki olay bana bu haraç toplama yönteminin tamamen ortadan kalkmadığını kanıtladı. İlginç olaylar ama yer darlığı nedeniyle bugünkü yazıya sığdırmamın imk‰nı yok, başka bir yazıya bırakıyorum; bugünkü yazıyı Cemaatimizin yeniden yapılanma çabalarına ayırmak istiyorum çünkü.

Yeni yapılanma dediğim şey, her şeyden önce ekonomik toparlanmadan geçer. Bunun için de eldekileri doğru değerlendirmek gerekir. Oysa bizim gayrimenkullerin çoğu tasarrufumuz dışında bulunuyor. Bunun hangi yöntemle becerildiğini defalarca yazdım. Ancak şimdi, Avrupa Birliği macerasıyla da ilgili olarak, haksız bir biçimde elimizden alınan bu malların iadesi konusu gündeme geliyor. Gerekli yasa hazır ama gördüğümüz kadarıyla yetersiz. Engeller ortadan tam olarak kaldırılmamış; hatta yenileri eklenmiş. Mahkemelerde hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde uğraşlar vermek icap edebilir. Bütün bunları yapabilmek için de bilinçli, bilgili ve yetenekli kadrolar gerekli…

Tüm bu konuları bu yıl 30 Haziran-2 Temmuz arasında gerçekleştirdiğimiz kongremizde görüşmüştük. Bunların nasıl ele alınacağını, bizlere bu konuda kimlerin yardımcı olabileceğini inceledik. Birçok Türk aydınının ve medyanın büyük bir kısmının yanımızda olduğunu tespit ettik ve sevindik. Son dönemde İstanbul’u terk etmek zorunda kalıp da muhtelif yerlere yerleşen Rumlar da çabalarımızı görüp, işin zannettikleri gibi ‘bitmiş’ olmadığını gördüler; bizi desteklediklerini ifade ettiler…

İşte o çabalar ilk semeresini geçen pazar günü verdi. Boğaziçi’nde, Yeniköy’deki iki kilisemiz seçime giderek yeni idarecilerini seçti. İşbaşına gelenler genç, dinamik ve girişken kişiler; yanlarında deneyimli ‘eski tüfekler’ de var, tecrübelerini konuşturacak.

Bu seçimler cemaatte 15 yıl sonra ilk kez gerçekleştirilen seçimler. Bir müddet öncesine kadar gerekli izinler resmi makamlardan alınamıyordu. Bugünkü hükümet bu konuda sözünü tuttu. Böylece idare heyetleri yenilenebiliyor. Esasen son on beş yılda seçilenlerin bir kısmı öldü gitti, bir kısmı başka diyarlara göç etti, bazısı yoruldu terk etti. Bir avuç insan, yüz seksen bin kişilik bir nüfus tarafından oluşturulan bir mekanizmayı ayakta tutmaya çalıştı ve -gerçekten inanılmaz- başardı da. Belki yapılması gerekenlerin tümü yapılamadı ama, yapılmasına da olanak yoktu; zor şartlar ve atlatılması güç engeller içinde çalıştılar hep…

Şimdi yeniden yapılanma dönemi başlıyor. Yazımı, bu konuda Rum cemaatiyle paralel bir yaşamı olan 82 yıllık ‘Apoyevmatini’ gazetesinde yazdıklarımla bitireyim:

‘Seçimler başarıyla gerçekleşti. Yeniköy’deki iki cemaatimiz artık, çalışmaya iştahlı, genç fikirlerle dolu, genç insanlardan oluşan bir yönetime sahip. Hepsi de, bugüne kadar bu yükü başarıyla taşıyan eskilerin bilgeliğinden ve tecrübesinden istifade etmeye kararlı. Seçmenler, gerçekleşmekte olan toparlanma hareketine katkıda bulunmak üzere, İstanbul’un dört bir ucundan taşındı seçim sandıklarının kurulduğu yere; muhterem dedeler ve nineler bile, oy kullanmak için, gidiş gelişlerine 4-5 saat harcamaktan yılmadı. Hele Seçim Kurulu Başkanı (Celal Başlangıç’ın deyimiyle) ‘efsanevi müdür’ Dimitri Frangopulos, hastalığına rağmen, hemen – hemen hastaneden çıkarak görevinin başına geldi; yapma etme diyenleri de (y‰ni bendenizi) ‰şina olduğumuz tatlı sert üslubuyla iyice bir tersledi…’

Yapılan ve yapılacak olan seçimler hepimize hayırlı olsun…

http://www.gundemimiz.com/haber.asp?HaberId=21665

Yorumlar kapatıldı.