İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Nobel´in tadına varamadık (!)

Mehmet Ali Birand

Öyle olaylarla karşı karşıya kalıyorum ki, şaşırmamak, üzülmemek veya kızmamak elde değil.

Orhan Pamuk’un Nobel ödülünü kazanmasına karşı gösterilen tepkilerden bazıları beni büyük hayal kırıklığına uğrattı.

Bunları üç gruba ayırabiliriz:

1. REDCİLER: Başından itibaren, Orhan Pamuk’tan nefret ettiklerini saklamadılar. Onlara göre, ortada büyük bir komplo var. Nobel ödülü, Pamuk’un 301’e muhalefeti, Ermeni ve Kürt sorunları hakkındaki sözlerinden dolayı verildi. Eğer Pamuk, böyle bir muhalefet göstermemiş olsaydı, Nobel’i alamazdı. Bundan dolayı, Pamuk tebrik edilmemeli.

Ben bu grubu anlıyorum.

Olaylara tamamen resmi gözlüklerle bakıyorlar. Milliyetçilik bayrağını sallıyorlar. Böyle inanıyorlar. Görüşlerini paylaşmasam dahi, kendi içlerinde tutarlılar.

2. KISKANÇLAR: Özellikle edebiyat dünyası bu olayda felaket şekilde sınıfta kaldı. İçlerinde çok küçük bir bölümü yürekli çıktı. Hem alkışladılar, hem de açıkça tebrik ettiler. Diğer bir bölümü, milliyetçi bayrağı altına saklanıp, “canım bu işin içinde başka iş var” diye burun kıvırıyorlar. Aslında kıskançlıklarından çatır çatır çatlıyorlar. Bu ödülün neden kendilerine verilmediğini düşünüyorlar (!) Buna hemen kulp takıyorlar: “Tabii, Ermeniler’e göz kırptı…”

3. AÇIKGÖZLER: Beni en çok sinirlendiren bu gruptakiler. Genelde, demokrat geçinirler. Liberal görüşleri vardır. Laiktirler, ancak dik durmazlar. Belkemikleri yoktur. Hem demokratlara, hem de milliyetçilere sempatik görünmek isterler. Reyting veya tiraj kaybetmekten korkarlar. Pamuk’u hem alkışlarmış gibi yaptılar, hem de komploculara hak verdiler. Kesin tutum alamadılar. En büyük hayal kırıklığını bunlar yarattılar. Cesaretle ortaya çıkamadılar.

Sonuçta, kafaların ne kadar karışık olduğu bir defa daha ortaya çıktı. Hala fikir özgürlüğünü tam anlamıyla hazmedemediğimiz, milliyetçilikle, insanların ne kadar rahatsızlık verirse versin görüşlerini açıklama hakkını hala birbirine karıştırdığımız görüldü.

Herhalde bir gün alışacağız…

* * *

İYİ Kİ RADİKAL VAR

Vakit ne çabuk geçiyor.

Tam 10 yıl olmuş.

RADİKAL’in ilk sayısı ortaya çıktığı gün, içimizi açtı. Temiz bir görüntüyle çıktı. Başka gazetelerdeki renk kakofonisi yoktu. Çağdaş bir yüzü, ciddi bir havası vardı.

Zaman içinde bu fark RADİKAL’in yazılarına ve genel yaklaşımına da yansıdı.

Gerçek demokratların, liberal görüşü benimseyenlerin adeta oksijen aldıkları bir gazete oldu. Manşetleri ve alt başlıklarıyla “işte tam böyle düşünüyorum” dedirtmeye başladı. İçinde farklı düşünen yazarlara da yer vererek, madalyonun öbür yüzünü de göstermeyi başardı.

Bu başarının altında, Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan ve etrafına aldığı ekibin imzası var. Berkan’ın yazıları ile gazetenin genel politikası tam anlamıyla uyuşuyor. Ankara’dan Murat Yetkin abartıdan uzak, sağduyulu bir katkı getiriyor.

Özetle, RADİKAL çok hoş bir orkestra… Aynı dünyayı paylaşmanıza rağmen, şimdiye kadar hiç görmedinizse, tavsiye ederim. Birkaç gün alıp okuyun ve deneyin. Bırakamayacaksınız. Farklı dünyanın insanı iseniz, zahmet etmeyin.

* * *

ANKARA, KASABA KALMAKTAN KURTULUYOR

Bir kente özellikle havadan inildiği zaman, ilk izleniminiz havaalanıyla başlar. Etrafın düzeni, kokusu, güzelliği ve modern olup olmaması size o ülke, o kent hakkında bir fikir verir. Belki yanıltıcı olur, ancak yine de ilk izlenim en etkilisidir.

Yıllardır Ankara’ya gidip gelmek hep içimi kapatırdı. O havaalanına inmekle, Orta Asya cumhuriyetlerinin küçük bir şehrine inmek arasında hiç fark olmazdı.

Kendinizi, 70 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti’nin başkentine inmiş gibi değil,.tam aksine, Anadolu’nun bir kasabasına ayak basar gibi hissederdiniz. Karma karışık bir servis, pis bankolar, bağırarak yolcuları yönlendirmek zorunda kalan yer hostesleri ve pis kokulu bir ortam.

İşte bu içler acısı durum nihayet bitiyor.

Yepyeni bir havaalanı ve havaalanı ile şehir arasında da nefis bir yol yapıldı.

Demek ki oluyormuş.

Demek ki, istendiğinde güzel bir havaalanı yapılabiliyormuş. İnsanlar medeni şekilde bir başkente indiklerinin farkına varabilirlermiş.

Ankara kasaba görüntüsünden kurtarılabilirmiş.

Bu projeyi hayata geçirenlere bravo. Şimdiye kadar kimsenin umursamadığı bir işi gerçekleştirebildiler.

Tebrikler.

Ankara’ya da hayırlı olsun.

* * *

HIRANT DİNK’İN İLGİNÇ BİR SAPTAMASI VAR

Geçen haftaki 32. Gün programının konuklarından biri Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hırant Dink idi. Konuşmasının bir yerinde son derece ilginç bir değerlendirme yaptı. Fransa’daki Ermeni yasasının, Türkiye’den çok Ermeni diasporasına zarar vereceğine dikkat çekti.

Dink’e göre, eskiden uluslararası kamuoyunda Ermeniler’in moral üstünlüğü vardı. Mazlum, haksızlığa uğramış, Türkler tarafından öldürülmüş zavallı bir toplum olarak görülürlerdi. Bu son yasa ile birlikte bu üstünlük azalacak. Yasa öylesine saçma sapan ki, Ermeniler’in Türkler’i zorla susturmaya çalıştıkları izlenimi doğacak. Türkiye’nin haksız bir muameleye tabi tutulduğu kanısı yaygınlaşacak.

Hiç düşünmemiştim.

Böyle bir izlenimin yayılma olasılığı gerçekten var.

Yeter ki bizler oyunu doğru dürüst oynayalım.

http://www.milliyet.com.tr/2006/10/17/yazar/zbirand.html

Yorumlar kapatıldı.