İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Kim doğru söylüyor?

Oktay EKŞİ

FRANSIZ Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın son pazar günkü gazetelerimizde yayınlanan haberlerle ilgili tekzibini Milliyet’te okuyunca, “Acaba dedik, bizim bildiklerimizde mi bir eksik veya yanlış var, yoksa bu tür tekzibe sebep olanlarda mı?”

Gazeteci Sabetay Varol’un verdiği bilgiye göre:

“Fransa Cumhurbaşkanlığı kaynakları, Başbakan Erdoğan tarafından, Chirac’ın kendisini telefonla arayarak üzüntülerini bildirdiği ve yasal süreci engellemek için her şeyi yapacağı yönünde kamuoyuna verdiği bilgileri teyit etme”miş.

Fransız AFP Ajansı, Chirac’ın Erdoğan’a sadece, “Türkiye’nin bellek çalışması yapmasının zorunlu olduğunu (ancak) Ulusal Meclis’te oylanan yasa metninin gereksizliğini” ifade ettiğini bildirmiş.

Varol’un haberine göre, “Kaynaklar, Chirac’ın Erdoğan’a ülkesinin Türkiye’ye bağlılığını belirttiğini ve (Ermenistan’ın başkenti) Erivan’da yaptığı açıklamaları tekrarladığını” vurgulamışlar.

Biliyorsunuz Chirac, Erivan’da Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan ile düzenledikleri ortak basın toplantısında, “Ermeni soykırımını Yahudi soykırımıyla bir” tutmuş, “Türkiye, AB üyesi olmak için Ermeni soykırımını tanımalı mı?” şeklindeki bir soruya karşılık;

“Dürüstçe konuşacaksak, öyle olması gerektiğine inanıyorum” demişti.

Chirac bununla kalmamış:

“Türkiye’nin soykırımı kabul etmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü ülkeler hatalarını ve dramlarını kabul ederek büyürler. Almanya, Yahudi soykırımını kabul ederek büyüdü. Bir ülke, eğer bir topluma ait olmak, inandıklarını, değerlerini paylaşmak istiyorsa, Türkiye de tarihine, geleneklerine ve kültürüne bakarak kendine ders çıkarmalıdır” diye eklemişti.

Şimdi içinden çıkamadığımız birinci husus şu:

Yukarıdaki sözleri Erdoğan’a telefonda da tekrarladığını ileri süren Chirac mı doğru söylüyor, yoksa Chirac’a “Ermenistan’a ziyareti sırasında soykırım iddialarıyla ilgili söylediklerinin de Türk kamuoyunda tepkiyle karşılandığını” vurgulayıp “AB üyeliğine yaklaşımınızı benimsememiz de mümkün değildir” diye -deyim yerindeyse- fırça çektiği bildirilen Erdoğan mı?

Keza “Chirac, Ermeni soykırımının inkárını suç sayan önerinin yasalaşmaması için elinden geleni yapmaya” söz verdi mi vermedi mi?

Öyle ya… Ulusal Meclis’teki görüşmeler sırasında Fransa Hükümeti gerçi öneriyi desteklememişti ama engellemeye de kalkmamıştı.

İkinci mesele, yani “Acaba yanlış mı biliyoruz?” dediğimiz husus da şu:

İki veya daha çok ülkenin yetkilileri arasındaki görüşmeler, eğer biz yanlış bilmiyorsak, “ancak iki tarafın mutabık kalması koşuluyla” açıklanabilir. Çünkü bir tarafın içtenlikle söylediği sözler onun izni almadan açıklanırsa, o kişinin başı derde girebilir.

Oysa ilamaşallah bizim “yetkili”lerimiz karşı tarafın izni olup olmadığına bakmadan, yaradana sığınıp o ikili görüşmeyi üstelik işlerine geldiği şekilde açıklayıveriyorlar.

İyi anımsarız eski bir başbakanımızı, bu tür hafiflikleri yüzünden o zamanki Almanya Şansölyesi Helmut Kohl bir daha muhatap alıp konuşmamıştı.

Bir insanın mevkii yükselince kendisini “devlet adamı” sanması kolay ama “devlet adamı” sıfatını gerçekten hak etmek, anlaşılan hiç de kolay değil.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/5270592.asp?yazarid=1&gid=61

Yorumlar kapatıldı.