İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir Nobel iki Türkiye

Murat Belge

Gazeteler bir süreden beri Orhan Pamuk’un bu yılki Nobel’e oldukça yakın olduğunu yazmaya başlamıştı, ama doğrusu ben buna pek fazla ihtimal vermiyordum. Vermememin nedeni de, sadece, görece genç yaşta insanların bu ödülü almasını pek sık görmememizdi.

Ama Orhan Pamuk ödülü aldı.

Buna ne kadar sevindiğimi anlatmam zor. Öte yandan, sevincimi anlatmaktan çok, bu olayı yorumlamanın gereğine inanıyorum.

Bir uçakta, Londra’ya doğru yol alırken yazıyorum bu yazıyı. Nobel haberinden sonra bir süre televizyon kanalları arasında gezinmiştim,
sabah da ancak iki gazeteye bakabildim.

Dediğim gibi, dediğim nedenle, ödülün Orhan Pamuk’a verilmesine biraz şaştım, ama olayın Türkiye’de karşılanma biçimine hiç şaşmadım. Böyle yapacağını zaten bildiğim yazarlar, hemen Orhan Pamuk’un Ermeni kıyımı üstüne söylediği sözlerle ödül alması arasında nedensel bir ilişki kurdular. Tahmin ettiğim kişiler bunun ne kadar önemli ve sevindirici bir olay olduğunu söylediler. Önceden görür gibi olduğum birileri de olaya sevinip Orhan Pamuk’tan nefret etmemizi tavsiye etti. Bu ‘kişi’lerin yanına çeşitli kurumları da -örneğin siyasi partiler veya medya kuruluşları vb.- koyabiliriz.

Orhan Pamuk’la tanışmadan önce bir başka yazarımızın daha Nobel Ödülü çerçevesinde sözü edilirdi: Yaşar Kemal’in. O da, çeviriler yoluyla, uluslararası topluluğun dikkatini, ilgisini çekmiş ve beğenilmiş bir yazarımızdı. Nâzım Hikmet’in adı ile Nobel söylentisi bir araya hiç gelmedi, ama ‘Nobel’e yakın Türk yazarı’ denince akla gelecek üçüncü bir ad varsa, bu da onunki olmalı.

Şimdi geleyim bu yazının ‘anafikri’ne: sözünü ettiğim bu üç yazar da Türkiye toplumunun tamamının değil, ama azımsanmayacak kadar kalabalık bir kesiminin pek fazla düşünmeden ‘hain’, ‘Türk düşmanı’ vb. yaftalar takacağı ve zaten taktığı kimseler. Nâzım Hikmet bu nefret listesinden yeni yeni düşüyor, Yaşar’a daha geçen gün koro halinde bağırıyorlardı, Orhan’a hâlâ bağırıyorlar.

Demek ki ‘uluslararası topluluk’ içinde geçerli olan bakış ve değerlerle Türkiye’nin bu kalabalık kesiminin benimsediği bakış ve değerler arasında büyük bir mesafe var. Büyük ve son derece net bir mesafe bu. Birinin taşladığına öteki ödül veriyor.

Şüphe yok ki, bu mesafe sadece böyle yazarlar söz konusu olduğu zaman belli etmiyor kendini. Her alanda var bu mesafe ve sonuçlarını her an yaşıyoruz.

“Azımsanmayacak kadar kalabalık bir kesim” dedim. Evet, ama toplumun tamamı değil, hatta çoğunluğu da değil. Zaten durum ortada. Nobel Ödülü’nü almış bir Orhan Pamuk dolayısıyla konuşuyoruz bunları.

Şu kadar dile çevrildi, şu kadar kitabı basıldı dünyada. Ama Orhan Pamuk kendi ülkesinde de hem ‘yüksek edebiyat’ yapan, hem de ‘çok satan’

bir yazar olmak gibi, çok kişiye nasip olmayan bir iş yaptı. Onu ‘çok satan’ yapanlar da Türkiye’nin okurlarıydı.

Ölümüne mücadele bu iki Türkiye arasında: Orhan Pamuk’lar üreten Türkiye ile onları yok etmeye çalışan Türkiye.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=201595

Yorumlar kapatıldı.