İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Özdemir İnce´ye yanıt – 2

http://www.gundemim iz.com/haber. asp?HaberId= 21058

Geçen yazımda, Süryanilerin Hürriyet yazarı Özdemir İnce’nin yaklaşımından duydukları üzüntüyü yansıtan Sait Sanho’nun, bir anlamda cevap hakkını benim köşemde kullanmasına olanak sağlamıştım. Şimdi onun mektubunun ikinci parçasını yayınlıyorum: ‘ Yıllardan beri Özdemir Ince gibi Türk gazete muhabirleri seferber edilmiş, kendi ideolojilerini ve arzularını karşılayan tek taraflı bilgilerle Türk gazetelerinde makaleler yayınlanmaktadı rlar. Bu makalelerle Türk Hükümetine, Süryani-Arami ve Ermeni soykırımları iddialarına ve AB’nin bu soykırımları kabul taleplerine karşı çıkması için çağrıda bulunmaktadırlar. Kısa bir süre önce Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir makalede Özdemir İnce, Mardin kökenli ve Norveç’te ikamet etmekte olan Eser Afacan adında bir Süryaninin sözlerini delil anlamında alıntılayarak, böyle bir soykırımın vuku bulmadığını iddia etmektedir. Bu gibi yollarla Türkiye geçmişinin, gösterişte kutsallığını kurtarmak için her türlü çareye başvurulmaktadır. Bunun aksine Hıristiyan ülkelerin, Süryani ve Ermenilerle Türkiye’ye karşı komplo kurup işgal etme gibi eski teorilerı canlı tutulmaktadır. Görünüşe göre Türk muhabirleri, Süryanilerin soykırımı kabul ettirme talep ve şikayetlerinin AB ülkelerinin yeni bir icadı olmadığı bilgisinden mahrum bırakılmışa benzemektedirler. Daha 1919/1921 yıllarında, sonraki Süryani Ortodoks Patriği Afrem Barsaum, Paris’te soykırım meselesinde Süryanilerin/ Aramilerin katlini konu edinmiş ve Tur Abdin’de öldürülen 93.000 den fazla kişilik bir listeyi sunmuştur. Bugünkü bilgilere göre Süryani kurbanların sayısı yarım milyonun üzerinde tahmin edilmektedir. Ishak Armale, Abdelmesih Karabaş, Sleman Hınno gibi birçok Süryani-Arami yazar, yapıtlarında Süryani soykırımı ve kurbanları incelemişlerdir. 93.000’in üzerinde bir rakamla Tur Abdindeki kurbanların arasından kendi ailemi örnek olarak dile getirmek istiyorum. Iddialarımızın komplo olmadığını anlamaları için Sayın Özdemir Ince’yi, şahitlerini ve yoldaşlarını da, parmaklarını hala açık olan yaralarımıza sokmaları için davet ediyorum. Büyükannem Şahrkan köyündendir. Soykırımın başlangıcında yaklaşık olarak 3 yaşındaydı. Iki erkek ve üç kız olmak üzere beş kardeşin en küçüğüydü. Bir gün askeriye ve Kürt aşiretlerinden oluşan bir zorba takımı köye hücum ederek karşılarına çıkan herkesi katletmişlerdir. Büyükannemin dört amcası işte bu günde öldürülmüşlerdir. Anne ve babası ve köyden birkaç kişi dağlara kaçmayı başarmışlardı. 10 yaşından daha küçük olan iki erkek kardeşi kaçamamışlardı. Saldırganların arasından bir adam ikisini yakalayarak en küçüğünün karnını büyük bir bıçakla deşmiş, iç organları karnından dışarı sarkmışlardı. Olaya şahit olan abisi kaçmağa başlamış, ancak aynı şahış onu bir tüfekle vurup öldürmüştü. O da 10 yaşlarına yakın olan ablaları olayları saklandığı yerden izliyordu. Uzun bir müddet sonra zorbaların geri çekilmesinden sonra yaralı kardeşini yanına almış, acıdan bağırdığında ağzını eliyle kapatıyordu. Karanlığın basmasıyla büyükannemin babası da dahil, kaçmış olanlar köye geri dönerek kurtulanları ve yaralıları toplamış ve onları dağlara çıkarmışlardı. Erkekler, büyükannemin kardeşini tedavi etmek üzere, onu geceleyin uzak bir yerde oturan bir doktora ulaştırmağa karar vermişlerdi. Çocuğu uzun bir mesafe taşıyabilmek için, iç organlarını yine karnına koyup bağlamayı denemişlerdi. O esnada yüksek sesle birkaç defa ‘baba yardım et, baba yardım et!’ diye bağırarak babasına sarılıp omuzlarını kavramış ve sesi kesilmişti. Elleri babasının omuzlarından yavaş yavaş aşağı doğru süzülmüştü. Gecenin karanlığında onu da o dağlarda toprağa vermişlerdi. Şahrkan’da kurtulanlar Hah (Anıtlı) köyüne kaçmışlardı. Orada Beth-Kustan (doğum yerim) ve Deyrkube köylerinden gelenler ve Hah sakinleriyle birlikte bir Kaleye sığınmışlardı. Büyükannemin babası üç kızını Kürt ailelere teslim etmiş, kendisi hanımıyla birlikte aylarca kuşatılmış olan Hah Kalesinde kalmışlardı. Büyükannemin annesi bu zaman dahilinde bir oğlan doğurmuştu ama doğumdan bir kaç gün sonra kendisi, birkaç hafta sonra da bebeği hayata veda etmişlerdi. Yıllar sonra, vaziyetin biraz düzelmiş olmasıyla, büyükannemin babası küçük iki kızını Kürtlerden geri satın almış, büyük kızın ıise ona geri vermeği reddetmişlerdi. Ona kaçmasını tavsiye etti ama kızı; ‘kaçarsam seni öldürecekler baba’ diye cevap vermişti. Yaklaşık on yıl önce vefat eden bu abla, Kürtlerin yanında kalmış ve onlardan biriyle evlendirilmişti. Şahrkan yeniden onarılmadı. Büyükannem geri kalan aile efradlarıyla ve akrabalarıyla birlikte Beth-Kustan (Alagöz) köyüne yerleşti. Bazıları da Suriye’ye göç etmişlerdi. Şahrkan köyü hakkında bildiğim tek şey, aşağı yukarı hangi istikamette kaldığıdır. Buna rağmen Sayın Özdemir Ince ve gazetesini, Şahrkan’a bana refakat ederek gitmeğe davet ediyorum. 2002 yılında vefat eden büyükannemin ifadeleri doğrultusunda karnı deşilen çocuğun mezarını arayıp bulmağa ve kemiklerini trajedinin sessiz şahidi anlamında kazıp çıkarmağa davet ediyorum. Belki o zaman Sayın Özdemir Ince yaralarımızı deştiğinin farkına varır.’

Yorumlar kapatıldı.