İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fransız yer salkımı, Ermeni’ye kalır talkı

Mehmet Kamış

1900’lü yılların başında Ermeni olaylarının ortaya çıkmasında Düvel-i Muazzama’nın büyük gayretleri vardı. Özellikle Protestan okullar, Ermenilerin Türklere karşı kışkırtılmasında büyük emek harcadı.

İki taraf büyük acılar yaşadığında ise ortada yoktular. Onlar için önemli olan Osmanlı’nın zayıf düşürülmesiydi ve bir Şark toplumu olmalarına rağmen Hıristiyan olan Ermeniler bu iş için kaçırılmayacak bir fırsattı. Yaşanacak acıların önemi ikinci plandaydı, belki de hiç yoktu. Yüz binlerce kişi öldü, bazı Ermeni çetelerin katlettiği binlerce Türk’ün yanında, yollarda telef olan on binlerce Ermeni vardı.

O dönemde tehciri yaşamış birinci kuşak Ermenilerin, devlete karşı duydukları bütün kırgınlığa rağmen Türklerden nefret etmedikleri, aksine gittikleri yerlerde bir Şark toplumu gibi yaşamaya devam ettikleri, hatta çoğu evlerde Ermenice yerine Türkçe konuştukları biliniyor. Özellikle Türk komşularını özlemle, hasretle andılar. Ermeni tehcirinin bir kan davası haline dönüşmesi; ancak Anadolu’yu hiç görmemiş üçüncü dördüncü kuşaktan sonra oldu. Tehcirin ilk yıllarında kurulan bazı aşırı Ermeni örgütler, Nemesis adını verdikleri intikam operasyonlarıyla birçok üst düzey İttihat ve Terakki yöneticisini öldürmüşlerdi. Yani en aşırı Ermeni örgütlerinin bile asıl kızgınlıkları İttihat Terakki yönetimineydi. Daha sonraları bu olayların giderek bir kan davasına dönüşmesinde olayların çıkmasında çok büyük emekleri olan büyük devletlerin çok etkisi oldu.

Osmanlı coğrafyasından göç eden Ermeniler, ilk yıllarda daha çok Kafkaslar ve Ortadoğu’da yaşadı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bu bölgelerde yükselen milliyetçilik ve diğer siyasi çalkantılar, ekonomik sıkıntılar Ermenilerin ikinci büyük bir göç yaşamasına sebep oldu. Kafilelerle Batı Avrupa ülkelerine ve Kuzey Amerika’ya göç ettiler. Tehcirin kan davasına dönüşmesi de büyük oranda bu yıllarda oldu.

Ermeniler ile Türkler arasındaki kan davasının nedeni yüz yıl önce yaşanmış olan tehcir olsaydı, yeryüzünde aralarında kan davası olmayan hiçbir millet kalmazdı. Fransızların Cezayirlilerle, İtalyanların Libyalılarla, Japonların Kore ve Çinlilerle, Almanların Rus ve Fransızlarla, Rusların bütün Doğu Avrupalılarla kan davalı olması beklenirdi. Hele 60 yıl önce on binlerce masum Japon’un ölümüne yol açan atom bombalarını bırakan ABD ile Japonya arasında bugün hiçbir siyasi ilişki yaşanmıyor olması gerekirdi.

Biz ise bu coğrafyada çok güzel hatıralarla bin yıl birlikte yaşamışız. Birbirimizden sürekli etkilenmişiz. Bunlar hatırlanmıyor, sürekli kin ve nefret tohumları üzerine siyaset yapılıyor. Mevcut durumdan Ermenilerin hiçbir kârı yok. Tam tersine çok ciddi zararları var. Büyük devletler Ermeni meselesini ellerinde tutuyorlar ve ne Ermenilerin ne de Türklerin lehine bu konuyu çözüyorlar. Ermenilerin yanındaymış gibi görünüyorlar; ama bugüne kadar onların lehine de yaptıkları bir şey yok. Birkaç teorik yasa ve heykelden başka. Bu çözümsüzlük Demokles’in kılıcı gibi Türkiye’nin üzerinde sallanıyor. Bu sayede Fransa ve ABD gibi büyük devletler Türkiye’den istediklerini alıyorlar. İstenenler verildiği sürece bu tür yasalar rafa kaldırılıyor bir dahaki ihtiyaç zamanına kadar saklanıyor. Böylece Ermeni seçmenlerin de gönlü yapılmış oluyor.

Türkiye köşeye sıkışıyor gibi görünüyor; ama Ermeniler bu işten hiçbir şey kazanmıyor. Kazanan Fransa oluyor. Bu sayede masada sürekli bir pazarlık konusu bulunmuş oluyor. Fransa’nın masumların haklarını korumak gibi bir derdi olsaydı; Cezayir’de, Ruanda’da ve diğer sömürgelerinde yüz binlerce kişiyi katletmezdi. Fransa şimdi istediği kamu ihalelerinden bazılarını alacak ve yasa rafa kalkacak. Bir daha lazım olana kadar da orada kalacak.

http://www.zaman.com.tr/?bl=yazarlar&alt=&trh=20061011&hn=358059

Yorumlar kapatıldı.