İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Fransa´ya tepkiler

Murat Belge

Fransa mahut yasa tasarısını çıkarmaya hazırlanırken, burada her zamanki gibi tepkisel bir kakofoni hüküm sürüyor. ‘Sert çıkalım! Sert yapalım!’ üslubunu, üsluptan öte, bir dünya görüşü ve uyulması zorunlu bir davranış biçimi haline getirmiş seçkinlerimiz var. Bunlar, doğal olarak, ‘sert tepki’ gösterilmesini salık veriyorlar, ama tepkinin kime ve nasıl gösterileceği konusunda görüşler karışıyor.

Örneğin, buraya çalışmaya gelen yoksul Ermenilerin toparlanıp hemen sınır dışı edilmesini öneren, zaten şimdiye kadar birbirinden parlak önerilerde bulunmuş ve parlak sonuçlar elde etmiş Şükrü Elekdağ! Böylece, birtakım garibanlar kendileriyle ilgisi olmayan birilerine misilleme olarak cezalandırılacak ve böylece Türkiye ne güçlü bir ülke olduğunu kanıtlamış olacak. ‘Biz adamı böyle yaparız!’ diyeceğiz.

İttihat-Terakki günlerinden beri Batı düşmanlığını, Batı korkusuna egemen kılamadığı için burada azınlık dövmekle yetinen vatanperver çizginin bugüne devam etmiş hali.

Bir de Fransa’ya karşı tepki göstermekten yana, daha cesur olanlar var. Ama bunlar da ‘ekonomik’ ve ‘politik’ tepki göstermekten yana olmak üzere ikiye ayrılıyor. Birinci grup Fransız mallarına, firmalarına vb. boykot uygulanması gerektiğini düşünüyor. Burada bir sakınca, Türkiye’nin ekonomik hayatında en etkili rol oynayan firmanın Renault olması- yani Oyak-Renault.

‘Politik’ tepkiden yana olanlar Fransızların çıkardığı yasanın aşağı yukarı aynısının (adlar değiştirilerek: ‘Ermeni’ yerine ‘Cezayir’ vb.) çıkarılması gereğini savunuyor. Çıkarılacak yasaların arasına, ‘Ermeni soykırımı olmuştur’ demeyi yasaklayan bir yasa koymayı da öneriyorlar. Bir taşla birkaç kuş birden.

Başbakan’ın buna cevabını gene radyodan duydum. “Biz pisliği pislikle temizlemeyiz” diyordu. Bunu ben dahil birkaç kişi de yazdı: ‘Eleştirdiğiniz yanlış davranışın tıpkısını yapmanız ne anlama gelir?’ diye. O bakımdan, dediğim kakofonik koro içinde Başbakan’dan gelen sesler kulağa daha iyi çalınıyor. Örneğin, Avrupa ilke ve değerlerinden söz etmesi ve Birlik üyelerini bu durum karşısında tavır almaya çağırması da çok doğru. Ben de, şu dönemde Türkiye’nin, Avrupa’dan gelen bu gibi bozuk davranışlar karşısında, demokratik değerlerin tutarlı bir savunucusu olarak cevap vermesinin isabetine inananlardanım.

Ama bu işin bir fazla ve bir eksik ayağı var. Fazlası, her zamanki aşırı duygusallık. Bunun sonucu dilinin ayarını bozma. Eksiği ise, söz konusu olay üstüne söylenen. Fransa’nın bilinen konuda çoğumuza yanlış ve antidemokratik görünen yollara başvurması tarihte böyle bir olay olmadığı anlamına gelmiyor. Olan olayın ne olduğu, ‘genosid’ olup olmadığı daha çok tartışılır, ama ‘Külliyen yalan! Kuru iftira!’ tarzında bir ‘üstünü örtme’ çabasına girerseniz, birilerinin belirli bir alanda yaptığı yanlışı, onunla hiç ilgisi olmayan bir başka düzeydeki olayı saklamak veya inkâr etmek için kullanırsanız, bundan kazançlı çıkacak olan da siz olamazsınız.

Oysa şöyle bir ortamda, daha önce bu işin bu hale gelmesinde hiçbir payı olmadığı için bugün de bu düğümü çözmekte en elverişli noktada duran AKP gibi bir parti, geçmişte olanlar hakkında dile getireceği bir ‘teessüf’le bile, hem kendisi hem de gelecek kuşaklar için önemli bir hafifleme sağlayabilirdi. Ama bu ülkede herkes, her durumda, ‘şahin’ olmayı seviyor.

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=201372

Yorumlar kapatıldı.