İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ermeni meselesini kullanarak Nobel sevincini rezil etmek

Koray Düzgören

Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülünü aldığını bildiren haberin flaşını gördüğümde Fransız meclisinde Ermeni Soykırımı’yla ilgili o saçma kanunun kabul edilmesi ile ilgili haberi okuyordum. Birden kızgınlığım sevinçe dönüştü.

Orhan Pamuk’un bu ödülü almasına mı, yoksa Türkiyeli bir yazarın ilk kez böyle bir ödüle layık görülmesine mi daha çok sevindim, pek ayrımında değilim.

Yalnız edebiyat eleştirmenliğinden anlamam ama, Orhan Pamuk’un ve Pamuk’un kişiliğinde son dönem Türkiye edebiyatının böyle bir ödüle layık olmasını hakedilmiş bir başarı olarak gördüğümü söylemeliyim..

Biliyorum, bu ödül için bin dereden su getirip ödülün verilmesini bir yığın politik nedene bağlayanlar çıkacak.

Hatta Hürriyet daha ilk dakikalardan itibaren ‘Tepki yağıyor’ başlığını çekti bile…

Sanki bu iki olayın aynı güne denk gelmesinin müsebbibi Orhan Pamuk’muş gibi…

Amaç belli:

Orhan Pamuk’un böyle bir onurun tadını çıkartmasını engellemek. Bu sevinci ona ve Türkiye’ye zehir etmek…

Cadı kazanları daha geçen yıldan, Orhan Pamuk’un ödüle aday olduğunun açıklanmasından başlayarak kaynatılmaya başlanmıştı zaten.

Pamuk, memleketteki genel tabulara –Ermeni katliamı ve Kürt meselesi– üstelik de resmi görüşler dışında değindiği için neredeyse dışlanmış ve edebiyatçılığı, yazarlığı adeta dikkate bile alınmaz olmuştu.

Bu nedenle onun hakkında çok önceden hüküm verilmişti. “Ödül alsa bile ona bu ödül Türkiye’yi kötülediği için verilecek” yargısı peşinen ilan edilmişti.

Hatta Orhan Pamuk’un kitaplarının çok satıyor olması gerçeği bile bu saçma sapan gerekçeye bağlanmıştı.

En büyük yayın gruplarının ve kendilerine millici deyen-demeyen bir takım çevrelerin Orhan Pamuk’a yaklaşımı bu merkezdeydi. Orhan Pamuk ağzıyla kuş tutsa farketmezdi. Alacağı ödülün kıymeti yoktu. Çünkü memleketini kötülemişti.

Onlar, bilim adamının, gazetecinin, yazarın memleketi hakkında olumsuz konuşmayanını, eleştiri yapmayanını seviyorlardı. Hatta mümkünse, hiç konuşmayanını tercih ediyorlardı.

Tabii Atatürkçü, milliyetçi, devletini, ordusunu seveni olursa da baş tacı ediyorlardı.

Orhan Pamuk böyle çıkmamıştı. Hele o malum demecinden sonra kimse onun romancılığını, yazarlığını, entellektüel kişiliğini tartışmadı bile. Onlara göre bir yazar yazarlığını bilmeli, yazarlık meseleleri dışında konuşmamalıydı.

Türkiye’de bunlar olurken Orhan Pamuk’un kitapları birçok yabancı dile çevriliyor ve Amerika’da, İngiltere’de ‘Çok Satanlar’ listelerine giriyor, romancı kişiliği ve romanları gazetelerde, televizyonlarda tartışılıyordu.

Türkiye’nin aksine bu ülkelerin medyası ve okuru romancının, edebiyatçının hem iyisini hem de konuşanını, dünya meseleleri hakkında görüşlerini cesurca dile getirenini seviyordu.

Geçen yıl Nobel Ödülü’nü kazanan İngiliz yazar Harold Pinter ülkesini birçok konuda ağır bir biçimde eleştiren muhalif bir yazar olarak tanındığı ve bizimkilerin tabiri ile oldum olası memleketini kötülediği halde ödül ona verilmişti.

Ödül, onun yazarlığına, entellektüel kişiliğine verilmişti. Muhalifliği ve yerleşik resmi politikalara karşı olması ise onun bu kişiliğinin bir parçasıydı. Ödül işte bu kişiliğin tamamına veriliyordu.

Nitekim Pinter, ödülü aldıktan sonra yaptığı zehir zemberek bir konuşma ile İngiliz hükümetinin savaştan yana politikasını yerden yere vurmaktan geri durmadı.

Kimse de kalkıp, “Pinter memleketini kötüleyen bir yazar olduğu için ona ödül verildi” demedi. Daha doğrusu kimsenin aklına böyle bir şey gelmedi.

Haberi öğrendiğim sırada internet ortamında başlığın biri Fransız meclisinin Ermeni Soykırımı’yla ilgili kararını, “Tarihi hata” olarak değerlendiriyordu.

Diğer bir başlık ise, ‘Tarihi ödül’den söz ediyordu.

Hürriyet’in ödüle karşı bu ilk kışkırtıcı tepkisi, “Nobel’e Ermeni gölgesi düştü” şeklindeki çirkin yakıştırması, ‘tarihi ödül’ değerlendirmesinin süratle bir suçlama kampanyasına dönüşeceğini gösteriyor.

Nihayet bu ödül Türkiye’ye verilen bir ödüldür ve ödülü alan da Türkiye’nin bir yazarıdır.

Medyanın üzerine çöreklenmiş bu kışkırtıcı şebekesinin şamatasına rağmen Türkiye bu ödülle onur duymalıdır.

Orhan Pamuk ise sadece yazarak değil, konuşarak da bu ödülü hakkettiğini ve bu şebekenin tehditlerine kulak asmayarak sözlerinin arkasında olduğunu göstermelidir.

http://www.yenisafak.com.tr/yazarlar/?t=13.10.2006&y=KorayDuzgoren

Yorumlar kapatıldı.