İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Chirac’tan farkları yok!

Ruhat Mengi

Fransa’dan gelen haberler Cumhurbaşkanı Chirac’ın Erivan’ı ziyareti sırasında söylediği “Bana kalırsa Türkiye AB’ye girmek için Ermeni soykırımını tanımalıdır” sözlerinin yankısının bu hafta boyunca süreceğini gösteriyor.

Biliyorsunuz AB de aynı şeyi önce öne sürdü, bizden (ve kendi içinden) tepki gelince hafifçe çark etti. 10 yıldır basında en yoğun şekilde bu konuyla ilgilenen kişi olduğum için (yapılan medya taramasında da bu görülmüş ve yazılmıştır. İsteyenler SABAH arşivine girerek o yıllar içindeki röportaj ve yazılarımı -ki aralarında ‘Ermeni Dosyası’nın yazarı rahmetli Büyükelçi Kâmuran Gürün de var- görebilirler) ben bunun “hafifçe çark” olduğunu tahmin edebiliyorum ve hemen yazdım da…

Chirac’ın çok kısa süre sonraki sözleri -maalesef- haklılığımı anlatıyor. Şunu da söyleyeyim; eğer Türkiye’yi gerçekten de AB’ye almak niyetinde değillerse “Ermeni soykırımını kabul şartı” bunun için ellerindeki en önemli kozlardan biri olacak. O nedenle efendim, bir yandan “Biz en demokratız, en aydınız, en ilericiyiz, AB’yi de en çok biz istiyoruz” mesajları vererek bir yandan da hiç bilmedikleri, örneğin Türk arşivlerine tek bir kez girmedikleri halde “1915’te olanlar kesinlikle BM’nin soykırım tarifine uyuyor” iddiasıyla ortaya çıkanların ne tür bir gayret içinde olduklarının toplum tarafından anlaşılması gerekir (tabii bunların yanında tarihi az çok bildiği halde; belgeler aksini gösterirken, Ermenistan arşivlerini açmazken, “masada tartışalım” tekliflerini “peşinen soykırımı kabul ederseniz” sözleriyle geri çevirirken Ermeni tezini savunmayı tercih eden “akademisyenler” ayrı bir sınıfa giriyor.)

YALANLAR, YALANLAR

301 davası öncesinde ve gününde yazdıklarını yabancı basına postalayan; orada da “1915’te neler olduğunu tam olarak bilmiyorum ama bir yazar olarak insanların sessizliğiyle, acılarıyla ilgiliyim. Türklerin 1915 hakkında konuşamamalarını (ne yalan ama… R.M) çok üzücü buluyorum. Ben kitabımı espri anlayışıyla yazdım ama espriden anlamayan hakimler beni mahkemeye çıkarmaya kararlılar” diyenleri…

Sürekli olarak papağan gibi “Türklerin inkârdan kabule giden yolculuğu yapması gerektiğini” tekrarlayarak Türkiye’nin soykırımı kabul etmemekle yalan söylediğini, gerçeği inkâr ettiğini ve hatta belgeleri yok ettiğini dünyaya ilân edenleri…

“Sözel tarih” diye bir iki Ermeni nineyle konuşarak tarih yazan, buna itiraz gelince “Türklerle de konuştum” demeye mecbur olan ama Washington Post’taki makalesinde “o Türk ninelerden” hiç söz etmeyenleri tanıması gerekir.

Hele de bu yalanlar ve baskılar sonunda toprak ve tazminat talebi de geleceği açıkça bilinirken!

Bazıları -ki aralarında profesörler var- Orhan Pamuk’la Elif Şafak’ın Ermeni soykırım iddiasını destekleme konusunda farklı çizgilerde olduklarını söylüyor.

ASIL GÖMÜLEN ŞEY!

Onlara göre Orhan Pamuk’ta kasıt vardı ama Elif Şafak olaya sosyolog gözüyle bakıyor ve kasıtlı bir ifadesi yok. Bakalım Şafak Amerika’da NPQ dergisine verdiği röportajda ne demiş:

“Benim için geçmiş önemlidir (…) Oysa Türkiye’de her şey 1923’te başlar. Ondan öncesi bizi ilgilendirmez (…) Meselâ Ermeni katliamının olduğu 1915’i konuşamayız, birçok kimse bununla ilgili bir şey bilmez.”

NPQ- Bu konu Pamuk’un çalışmalarında da geçiyor. Bir defasında bana “Baskı altına alınan her şey mutlaka geri gelir” demişti. Aynı şekilde siz de hep romanlarınız yoluyla unutulan geçmişi yakalamaya çalışıyorsunuz. Pamuk’la aynı teknede misiniz?

Shafak: Evet, kesinlikle, ama ben bunu iki şekilde yapıyorum. Biri romanlarımın içeriği ile yani uğraştığım hikâyelerle, diğeri kendi tarzımla. Sadece Kemalistler tarafından yeraltına gömülen hikâyeleri ortaya çıkarmakla kalmıyorum, onların Türk dilinden attığı kelimeleri de çıkarıyorum.

Elif Şafak “gömülen bir şey” varsa onun Erivan’daki arşiv olduğunu veya Boston’daki Taşnak arşivi olduğunu (sadece diaspora girebiliyor), onlar kapalıyken Türkiye’deki arşivlerin açık olduğunu ve Türkiye’de en azından son 10 yıldır soykırım iddiasının çok sık olarak tartışıldığını bilmiyor.

Daha henüz 1-2 yıldır tanınırken bazı röportajlarında (örneğin Alman “Berliner Zeitung” de 2 Temmuz 2005’te) biyografisi Türkiye’nin en önemli kadın romancısı şeklinde çıkan (kim veriyor biyografiyi bu şekilde? Tırnaklarıyla kazıyarak uzun yıllar içinde yükselen ünlü romancılara ayıp olmuyor mu?) ve duyanı hayrete düşürecek şekilde “Türkiye’de laik isen dinle hiçbir ilgin yoktur” diyerek bir önemli “yalan” ve “inkâr” da burada yapan Şafak’ın bilmemesine şaşırmamak lâzım zira birkaç hafta veya birkaç ayda Zorian Enstitüsü arşiviyle ancak bu kadar öğrenilebilir. Çünkü Zorian’da resmi belge yoktur, oradan buradan toplanmış hatıratlar vardır. Resmi belgeleri ABD Dışişleri Bakanlığı arşivlerinde bulabilir.

Oraya gitmiş mi acaba?

Osmanlı arşivlerine girmiş mi? Ne zaman? (Devam edecek)

Yorumlar kapatıldı.