İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir çınar daha devrildi

İstanbul Ermeni Tiyatrosu’nun duayeni, oyuncu, yönetmen, gazeteci, yazar ve yayıncı Agop Ayvaz 29 Eylül Cuma akşamı ebediyete intikal etti. Böylelikle kültür sanat hayatımızda bir devir daha kapanmış oldu. Agop Ayvaz 5 Ekim 2006 Perşembe günü Feriköy Surp Vartanants Kilisesi’nde gerçekleşen ayinin ardından Şişli Mezarlığı “Sanatçılar Bölümü”nde yer alan kulis biçimindeki anıt mezarına defnedildi.

1911’de Yenikapı’da doğan Agop Ayvaz baba mesleği kunduracılık yerine sahneyi tercih etti. 1929’da uşak rolüyle başlayan tiyatro yaşamı, kısa süre sonra aşık rolleriyle devam etmiş.

“Topkapı’da ‘Kör Ressam’ adlı bir dram izlemiştim. Çok güzel bir oyundu. Çocuktum, kapıldım. Eve gittiğimde oyunu taklit etmeye başladım” diyor Agop Ayvaz. Yaşı ilerledikçe tiyatroya duyduğu sevgi de artmış. Ayvaz’ın nasıl “hastalandığı” ise kendi dilinden şöyle:

“Bugün TÜYAP binasının bulunduğu yerde, Tepebaşı Tiyatrosu vardı. Burada Türk Opereti, yani Ermeniler’den oluşan bir heyet, temsiller verirdi. Bunları seyrettikten sonra başladı tiyatro hastalığım. O zaman daha 12-13 yaşlarındayım. Haftada 25 kuruş aldığım zaman koşuyordum Tepebaşı Tiyatrosu’na. Galeri 25 kuruştu o zaman.”

Agop, Ayvaz ailesinin tek çocuğu. Öz babası I. Dünya Savaşı sırasında ölünce, o dönemin tüm zorluklarına annesiyle beraber katlanmak zorunda kalmışlar. “Annem aşağı katta oturan terziye yarım gün yardım ediyordu. Oradan aldığı parayla ne bulabiliyorsak onu yiyorduk. Öyle zor günler geçirdik ki. Ekmeği zor buluyoruz. Hükümet ‘Boğbota’ diye bir ekmek veriyor, içinden her şey çıkar. Babam öldükten birkaç sene sonra annemi teyzeleri, kunduracı bir adamla evlendirdiler.”Ayvaz’ın tiyatroya ilgisi beş yıl kadar sadece oyun izlemekle sınırlı kalmış. Kimi zaman beş parasız kalsa da kafasına koyduğu oyunu izlemekten geri durmamış. Bu uğurda babasının öfkesini sineye çekmeyi bile göze almış.

Agop Ayvaz’ın tiyatroyla ilişkisi sıkı bir izleyici olmanın dışına 1929 yılında çıkmış. Kumpanyalarda amatör olarak oynayan Agopyan Efendi’nin yardımıyla başlamış tiyatro hayatı. “Babam kunduracıydı. Atölyede bir kundura makinecisi vardı. Ayrıca amatör olarak kumpanyalarda çalışıyordu. Beni de kumpanyaya götür diye rica ettim. Bir pazar günü aldı götürdü.” İşte böylece profesyonel tiyatro hayatına adımını atıyor Ayvaz; ne olduğunu anlamadan soluğu sahnede alıyor. “Agopyan efendi tiyatro müdürüne, ‘Bir arkadaş getirdim, artist olmak istiyor’ dedi. Müdür dünden razı, beni giydirmelerini söyledi. Bir potur, bir bıyık, kafama fes, elime de bir sopa, ‘Değirmenci Kız’ diye şarkılı bir oyun oynuyorlarmış. Onlar ne yaparsa sen de onu yap dediler.”

Agop Ayvaz her ne kadar başına gelenleri tam olarak anlayamasa da oyundaki performansıyla dikkat çekiyor. Temsilden sonra oyunun başrolünü oynayan aktris Lusi Agopyan Hanım, Ayvaz’ı ‘Demirhane Müdürü’ adlı bir piyeste oynaması için davet ediyor. Rolü sahneye yeni ayak basan diğer tiyatrolculardan çok farklı: Uşak. Böylece o dönemin ünlü tiyatro oyuncularını da tanımaya başlıyor Ayvaz. Bu isimler arasında kimler yok ki: Baltazar, Çobanyan Efendi, Memduh Bey, Karakaş, Aram Elmas, Sait Köknar, Naşit Özcan…

Uşak rollerinden sonra şans eseri, gelmeyen bir oyuncunun yerine aşık rolüyle çıkar sahneye ve bu çıkış, uşak-polis rollerinin de sonu olur. Yenişehir’de ‘Karadeğirmen Cinayeti’ diye 12 perdelik bir dramda gelmeyen oyuncunun yerine ‘aşık’ rolünü oynuyor. Ayvaz’ı çok beğenen rejisör o günden sonra tüm oyunlarda ‘aşık’ rollerine onu seçiyor. O zamana kadar emeğinin karşılığını alamayan Ayvaz böylece başrol oynamaya başlayınca, artık kendisi için bir fiyat belirliyor: 50 kuruş. Agop Ayvaz’ın Karakaş Heyeti’yle çalışması grup dağılana kadar sürer. Askerlik döneminde de arkadaşlarıyla beraber orduda bir grup oluşturur ve haftanın iki günü çeşitli piyesler sahneler.

Askerliği bittikten sonra İstanbul’a dönen Ayvaz bu kez amatör olarak tiyatro hayatına başlar. Eseyan Okulu’nda Yetişenler Derneği’nde tiyatro kolu başkanlığı yaptı. Üsküdar ve Kadıköy’de, çeşitli tiyatro oyunlarında rol aldı. Grubu ile Galip Arcan’ın “Rica Ederim Kesmeyiniz” adlı oyununu sahneye koydu. Bu arada Ayvaz için yeni bir serüven daha başlar: Gazetecilik. Bir arkadaşı onu ülkemizin halen yayınlanan en eski gazetesi olan Jamanak’a götürür. 1945’e kadar gazetede tiyatro yazıları yazar. 1946’da iki arkadaşıyla Kulis adlı haftalık, Ermenice bir tiyatro dergisi çıkarmaya başlar. Bu heyecan 50 sene devam eder.

Agop Ayvaz’ın tiyatro sevdası oyunculuk ve dergicilikle sınırlı değil. Türk tiyatrosunu kuran, emek veren kişilerin mezarlarının bakımını da gönüllü olarak üstlenmiştir. Agop Ayvaz’ın eski tiyatrocuların mezarlarına ilgisi Şişli Ermeni Mezarlığı’yla da sınırlı değil. Sağlığında Haldun Taner, Neyyire Neyir’in mezarlarını da ziyaret ederek bakımıyla uğraşmıştır.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu 1997 yılında Türk Basınına 50 yılı aşkın süre ile seçkin hizmetler vermiş ve yaşı 70’i aşmış üyelerinden olan Agop Ayvaz’a Burhan Felek Basın Hizmet Ödülü verdi. Tiyatro Eleştirmenler Birliği ise (TEB) 2005’de ilk kez verdiği ‘Onur Ödülü’ne Agop Ayvaz’ı layık gördü. TEB, 1968-1996 yılları arasında ‘Kulis’ isimli Ermenice tiyatro dergisini çıkaran Ayvaz’a Onur Ödülü’nü Türk tiyatrosuna uzun yıllardır yaptığı katkılardan dolayı değer gördüğünü açıkladı. Ayvaz’a ödülün, 24 Ekim Pazartesi günü Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde sahnelenen ‘IV. Murat’ oyununun galası öncesinde düzenlenen bir törenle verildi. “Tiyatro Tiyatro” dergisi de 2004’de “elli yıl süreyle tiyatro dergisi yayımlamayı başardığı için” Agop Ayvaz’a bir plaket ile teşekkürlerini sundu.

Yazarın yarattığı “Lutsika Dudu” karakteri ise Haziran 2003’de Aras Yayıncılık tarafından bir kitap ile ölümsüzleştirildi: “Hayat, İstanbul’un avam Ermenicesi’ni aldı götürdü, neredeyse hiç konuşulmuyor artık. Hagop Ayvaz, 1968-1996 yılları arasında yayınladığı Ermenice tiyatro dergisi “Kulis”te yazdıklarıyla bu özgün dili Lutsika Dudu’nun ağzından yaşatmaya çalışmıştır. Türkçe ve İstanbul’da konuşulan diğer dillerle harmanlanmış bu kendine özgü ağzın dergi sayfalarında kalmasını istemedik ve H. Ayvaz’ın 1968’den ve 1996’ya kadar yayınladığı 280’e yakın Lutsika Dudu macerasını barındıran bir seçki hazırladık.

Lutsika Dudu kim mi? O, artık yaşı kemale ermiş ama her şeyi bilen, bilmese de kendi yöntemleriyle öğrenip ifşa etmekten (!) çekinmeyen bir Ermeni “müzevir Müzeyyen”, bir kız kurusu”… Bu kitap, biraz gülmek isteyen okurun bu ihtiyacını kati surette tatmin edeceği gibi, İstanbul Ermenileri’nin avam ağzını ve yaşam tarzını incelemek isteyen filolog ve sosyologlara da bir kaynak olarak hizmet edecektir. (Önsöz)”

Yokluğunda değerini daha çok bileceğimiz Üstad’ın hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz.

Yorumlar kapatıldı.