İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ANTİ-EMPERYALİZM SAHTEKÂRLIĞI

Ayşe Günaysu

Dünkü Radikal’de Nuray Mert’in “AB ve Soykırım” yazısı, küçük sözcük seçimi ve söylem değişiklikleriyle Türkiye’de çok geniş kesimlerin altına imzasını atacağı bir yazı. Nuray Mert yazısında AB’ye neden karşı olduğunu bir kez daha anlatıyor ve Avrupa’nın soykırım konusundaki baskılarını emperyalizmin oyunu olarak sunuyor. Soldan sağa çok alıcısı olan bakış açısı şimdilerde bu. Çünkü şimdilerde Türkiye’de anti-emperyalizm gericiliği, ırkçılığı, demokrasi düşmanlığını gizleyen çok kullanışlı bir maske.

Nuray Mert Ermenilerle diyaloga ne kadar önem verdiğinin kanıtlarını sıralamış: Ermenistan’a giden ilk sevil grubun içinde yer almış. Soykırım Anıtı’nı da, Soykırım Müzesi’ni de ziyaret etmiş. “Taşnak partisi ile dahi” görüşmüş. “Dahası”, Şam, Halep, Beyrut ve Amman’da Ermeni mahallerini gezmiş.

Bunları, Ermenilere karşı önyargılı olmadığının bir kanıtı olarak sıralıyor. Keşke bunların hiçbirini yapmasaydı da, Ermenilere karşı sadece ve sadece dürüst olsaydı. Bakın yazısında Nuray Mert, bu memlekette Ermenilerin sadece fiziken değil, kültürel miraslarının da, mimarisinin de, mesleklerinin de, köylerine, kasabalarına, şehirlerde mahallelerine varıncaya kadar yok edilmiş olmasını nasıl da “emperyalist”lere yıkıyor:

“Bakın, her yerde olduğu gibi, bu coğrafyada, Ortadoğu’da da, başından beri, Batı emperyalizminin her türlü müdahalesi, halkların arasının açılması ve nihayetinde birbirini boğazlamasına neden oldu. Emperyal çıkar ve iktidar mücadeleleri barıştırmaz, dövüştürür. Bu politikalar öteden beri “azınlıkları koruma” adı altında müdahale alanlarını genişletmekten başka şey yapmadılar. Sonuçta yüzyıllarca birlikte yaşayan halklar birbirine düşman oldu.”

Sonuçta yüzyıllarca birlikte yaşayan halklar birbirine düşman oldu.

Yalanın bu kadarı olur mu?

Halklar yüzyıllarca birlikte (barış içinde demek istiyor) yaşamışlar! Emperyalizmin müdahaleleri sonucunda halklar birbirine düşman olmuşlar.

Anadolu’da sık sık Müslüman komşularının tacizine, saldırısına, yağmasına, yerel ölçekte katliamlara uğrayan Ermeni yerleşimleri, 1895-96 yıllarında ülkenin dört bir yanında aynı zamanlarda başlayan, onbinlerce Ermeninin ölümüyle sonuçlanan doğrudan doğruya yerli halk eliyle gerçekleştirilen devlet destekli katliamlar, 1909 Adana faciası ve nihayet 1915 soykırımı böylece hep emperalizme havale ediliyor. Yani yerliler aklanarak yabancılara suç atılıyor. Türkiye’nin sağcısıyla, solcusuyla ne kadar sevdiği “milli” bir bakış!

Nuray Mert’in bugüne bakışı farklı mı? “AB süreci giderek daha çok emperyalizmin klasik politikalarını çağrıştırır bir raya giriyor” demiş.

Bugün de, Türk milliyetçiliğinin, militarizminin, 12 Eylül artığı hukuk düzeninin, linç kültürünün bütün günahları dururken, “AB emperyalizmi”nin demokrasi ve insan hakları standartlarını yükseltme talepleriyle uğraşıyor Nuray Mert. “Bunlar samimiyetten son derece uzak, siyasal baskılar” diyor. Kahve sohbetinden en küçük bir farkı var mı bu dillerin? Samimi ve siyasi olmayan baskı nasıl olur acaba? Bu cümle Türk milliyetçi-muhafazakar-devletçi profiline ne kadar da uyuyor: Bütün dünya bize düşmandır, dışarıdan bize yalnızca kötülük gelir, yarışmalarda bize siyasi nedenlerle oy vermezler, zaten onlar kötüdür, onlarda da hem de ne kadar insan hakları ihlalleri vardır, onlar kendilerine baksınlar, vs. vs.

Yıllarca birlikte sosyalizm için mücadele verdiğimiz arkadaşlarımız da, MHP’liler de Avrupa Birliği’nin Türkiye üzerinde daha fazla demokrasi için baskılarını iki yüzlü görmede birleşirler. Eski yoldaşlarım da, ülkücüler de ne zaman Kopenhag Kriterlerinden bahsedilse hemen orada da insan hakları ihlalleri olduğu cevabını yapıştırıverirler.

Benim sözüm tabii eski yoldaşlarıma ve Nuray Mert’e, yalnızca emperyalistlerin değil, Rosa Luxemburg’ların da ülkesi olan Avrupa’nın çalışma yaşamıyla ilgili AB standartlarına, örneğin çalışma saatleri, doğum izinleri, sağlık, emniyet vs. normlarına orada da kapitalist sömürü devam ettiği gerekçesiyle neden karşı çıkmıyoruz? Neden sormuyoruz: Bu AB ikiyüzlüleri kadın çalışanların hamilelik ve doğum izinleriyle uğraşarak, bununla ilgili normları Türkiye’ye kabul ettirmeye çalışarak ne çeşit bir emperyalist oyun peşinde?

Yorumlar kapatıldı.