İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Tarihin sorumluluğunu alma cesaretiniz yok mu?

Burçak Güven G.

İsrail, Lübnan’ı bombaladığı sırada Beyrut’ta bulunan iki arkadaşımın (biri Amerikalı) Türkiye’ye dönüşü epey maceralı oldu. Suriye üzerinden kaçışları sırasında onları gölge gibi takip eden İsrail bombaları yüzünden endişeli saatler geçirdik. Türk olan arkadaşım sınıra gelip de bayrağımızı gördüğünde ağlamaklı olduğunu, toprağı öpen insanların ruh halini anladığını aktardı. Dönüşlerini takip ettiğim için benzer şeyler hissettim ve bu sıcak bölgede sahip olduğumuz güven ortamından gurur duydum. Ama tüm bunlar, son zamanlarda Türkiye gündemini meşgul eden şovenist ve faşist dokulu paranoyaları haklı çıkarmıyor. Bir süredir ofis penceremden Türk bayrakları seyrediyorum. Boğaza denizden bakınca da dere tepe serpiştirilmiş bayraklardaki artış dikkat çekici. Özellikle rüzgarlı ve berrak havada güzel görünüyorlar ama bu durumdan çok rahatsız oluyorum. Çünkü bana korkaklık çağrıştırıyor. Aslında dayak yemekten ölümüne korktuğu için sağa sola dayılanan liseli ergen karşısındaki acıma benzeri duygumu tetikliyor. Bayraklara değil, onları oraya dikerek silah olarak kullanmaya çalışan zihniyete acıyorum. Türk bayrağı sınır kapılarında, savaşta, milli maçlarda, AB toplantılarında insana gurur veriyor ama siyasi çıkarlara alet edilmesini, aba altından gösterilen sopa gibi kullanılmasını, cahillerin ucuz edebiyatlarının maşası olarak karşıma dikilmesini kabul etmiyorum. Aynı avam ve cahil zihniyetin bir eseri olarak lig maçları öncesinde ve sıradan insanların (şehitlerin değil) cenazelerinde İstiklal Marşı okunuyor artık. İki tane uyduruk takım karşılaşacak diye tribünler ayağa kalkıyor, herkes hazır ola geçiyor. Tam bir rezillik! Bayrak da, milli marş da ucuzlatılıyor. Aynı tür bir zır cahillik, Elif Şafak’ın “Baba ve Piç” romanının yargılanması ve 301’inci madde tartışmaları etrafında yaşanıyor. Çok bilmiş bazı köşe yazarları Şafak’ı vatan haini ilan ediyor. Şafak hain midir bilemem ama ben söz konusu kitabı bu tartışmalardan çok önce okudum ve Ermeni Amerikalı bir ailenin Türkiye’deki geçmişiyle şekillenen ilişkiler ağı üzerine yazılmış bölümleri çok beğendim. ABD’deki Ermenilerin bu konuya nasıl takıntılı yaklaştıklarını örnekleyen bölümleri, iki tarafın da tezlerine insani bakış açılarının getirildiği diyalogları çok sevdim. İlk kez, suratımıza tükürür gibi ifade ettikleri için kendimizi kötü hissederek savunmaya geçtiğimiz tezlerin ardındaki duyguları hissettim. İkinci ve üçüncü kuşağın nasıl bir beyin yıkamasından geçtiğini anlayarak onları insan taraflarıyla görebildim. Bizim tarafta ise Ermenilerin tavrının yarattığı savunma halinin iletişimi nasıl engelleyebildiğini fark ettim. Ben kitapta, bazılarının becerdiği gibi, bir tarafı daha haklı gösterir bir tez görmedim. Beni en çok şaşırtan, Elif Şafak’ın Ermeni tezini savunduğunu iddia ederek soykırım iddialarını yalanlama çığırtkanlığına soyunan köşe yazarları oldu. Onlara sormak istiyorum… Nereden biliyorsunuz? Gidip tarihi belgeleri, dönemin arşivlerini mi incelediniz? Siz kimsiniz de böyle bir savunmaya soyunacak sorumlulukta, etkide, bilgide ve yetkide hissediyorsunuz kendinizi? Hiç mi merak etmiyorsunuz tüm dünya Ermenileri’nin buldukları her platformda ve fırsatta üzerimize saldırmasına neden olan olayların aslını astarını? Kolektif bilinçaltımızda neler olduğunu öğrenmek istemiyor musunuz? Kapalı yer fobiniz için psikologa gidip korkunuzun nedenini araştırmayı akıl ediyorsunuz da toplumsal geçmişinizdeki yaralara neden tahammül edemiyorsunuz? Toplumların geçmişinin, geleceğine şekil verdiğini bilmiyor musunuz? Örneğin soykırıma uğrayan halkların, soykırım yapmaya en yakın adaylar olduğundan haberiniz yok mu? O zaman Sırpların, İsraillilerin tarihlerini okuyun bir zahmet. Ben şahsen tarihimdeki gerçekleri çok merak ediyorum. Bu yüzden tarihçilere araştırma için fırsat yaratılmalı. O dönemde neler yaşandığını, tarihsel durum içinde ne anlama geldiğini, kantarın topuzunun kaçıp kaçmadığını, kaçtıysa kimin suçlu olduğunu öğrenmek istiyorum. Eğer ben soykırım, katliam yapmış bir milletin çocuğuysam bununla yüzleşmek, acısını çekmek, sorumluluğunu almak, bedelini ödemek, özür dilemek, acıları paylaşmak, gönüllerini almak ve hayatıma temiz devam etmek istiyorum. Eğer bu iddialar yalansa da mümkün olan her ortamda üzerime saldıranlara, gerçeğin gücünü kullanarak “hoşt” demek, “git çıkarlarını başka kapıda ara” diye haykırmak istiyorum. Çünkü biz ve ‘sözde aydınlarımız’, böyle kör bir inkar içinde olduğumuz sürece söz konusu dönemde ve coğrafyada olan olmayan her şey bana ve bu millete mal ediliyor. Yaptığım bir şey varsa kabul etmeli ve bedelini ödemeliyim ki bu milletin çocukları daha nesiller boyu yapmadıklarıyla suçlanmasın, alakası olmayan pisliklerin üzerlerine sıçrayan lekesiyle kirlenmesin.

Yorumlar kapatıldı.