İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Tarih 3 derste nasıl öğrenilir!

Ruhat Mengi

Bu başlık soru işaretiyle bitmiyor çünkü sormuyorum, nasıl öğrenildiğini anlatacağım. Türkiye bugün Avrupa ülkelerinde yaşayan insanlarının ancak “Ermeni soykırımını tanıma” şartıyla siyaset yapabilecekleri, belki de “iş bulabilecekleri” gerçeği ile karşıkarşıya. Hollanda’da üç Türk milletvekili adayının sırf Ermeni iddiasını tanımamaları nedeniyle iki ayrı partinin seçim listelerinden çıkarılması bunun ilk açık örneğidir (Bu cesur adayların mail adreslerine en kısa zamanda teşekkürlerimizi bildirmeliyiz.)

Onlarla ilgili haberi duyduğumuz günün ertesinde ise AB’nin 10 yeni emri arasında ve başında “Ermeni soykırımını tanımanın üyelik için şart olmadığını ama bir aday ülke olarak geçmişiyle yüzleşmesinin şart olduğunu” gördük. Bunun yanında insan hakları ve özgürlüğünü kısıtlayıcı buldukları TCK 301. maddenin değiştirilmesi isteniyor.

“Ermeni soykırımını tanımak” bir AB ülkesinde siyasete girmek için şartsa hiç şüphe etmeyelim ki pek yakında “AB’ye giriş” için de şart olacaktır. Kesinlikle yanlış anlaşılmasın, bir gazeteci olarak elbette “düşünce ve ifade özgürlüğü”nün önünde hapis cezası gibi ciddi bir engel olmasını istemem ama (artık ceza uygulanmadığı halde) bize 301 emri gönderen AB acaba kendi içindeki “Ermeni soykırımı yoktur diyeni hapse tıkan” Fransa’nın ifade özgürlüğüne saygısı (!) için nasıl bir kutlama gönderiyor?

YARGILANMASIN AMA GERÇEĞİ BİLELİM!

301 konusuna daha sonra döneceğim, şimdilik Avrupa’da ciddi bir engel olarak önümüze çıkarılan Ermeni iddiasının bu duruma gelmesinde büyük çaba gösteren aydınlarımız (!) konusuna değinmek istiyorum. Öyle aydınlar ki bunlar; koca tarih kurumlarının, dünya çapında ünlü tarih profesörlerinin bir ömür harcayıp Türkiye, Ermenistan, İngiltere, Almanya, Amerika gibi ilgili ülkelerin arşivlerinin, o yıllarda çalışmış diplomatların hatıratlarının tümünü inceleyip her iki taraftan sayısız mağdurla, ölenlerin aileleriyle aylar süren konuşmalar, araştırmalar yaptıktan sonra anlayabildiği olayları birkaç günde, haftada veya ayda çözüveriyorlar.

Herhalde bu sosyologların, yazarların beyinleri o tarih profesörlerininkinden daha gelişmiş olduğu (!) için mümkün olabiliyor bu, pozitif ilim okumuş biri olarak ben anlayamıyorum o başka…

Elif Şafak veya kendisinin tercih ettiği gibi Shafak, Salı akşamı NTV’de Can Dündar’ın programında Yargıtay Eski Başsavcısı Vural Savaş’ın; kendisiyle (Elif Shafak) ilgili yazmış olduğum bir yazıdan söz etmesi üzerine telefonda benim “Amerika’ya gidene kadar soykırım iddiası hakkında bir şey bilmiyordu ama Zorian Enstitüsü tarafından eğitilince kısa sürede bütün tarihi öğrenip Türkiye’nin soykırım yaptığına emin oldu, bu ne sürat?” şeklindeki ifademin yalana dayandığını söyledi.

Ayrıca benim kitabı Baba ve Piç’i “Zorian Enstitüsü’nün yazdırdığını” söylediğimi de sözlerine ekleyerek… Daha sonra ben programa bağlandım, “Zorian Enstitüsü’ndeki çalışmalar ve konuşmalardan sonra olayı anladığı” şeklindeki ifadenin Washington Post’ta 25 Eylül 2005’te yayınlanan bir makalesinden alındığını açıkladım.

Tabii “kitabını Zorian’ın yazdırdığı” şeklinde bir ifadenin de külliyen yalan olduğunu, bunu asla gösteremeyeceğini söyleyerek…

Önce “Türkiye’de işkence gördüğü” haberleriyle yabancı basında isim duyurmaya çalışan Elif Hanım bugünlerdeki açıklamalarında yeni doğurduğu “bebeği” hakkında verdiği bilgilerle gözlerimizi yaşartıyor.

Bebeğini güle güle büyütsün ama iş yaşamında hele de uluslararası boyutu olan bir iş yaşamında “etkileyici, duygulandırıcı unsur” olarak da pek kullanmasın diyeceğim. Bu tür detayların, yanında çok hafif kalacağı ciddi faaliyetler içinde çünkü… Ve ayrıca böylesine keskin ifadeleri olan bir yazara da yakışmıyor. (Yarın tarihe bir not düşmeye devam edeceğiz)

*****

Elinize sağlık!

Şiddetin her türlüsüne karşıyız elbette ama iki gün önce VATAN gazetesinde köşemin yanında çıkan “Kadın dövene meydan dayağı” haberini okuyunca kendimi tutamayıp ‘Hay elinize sağlık’ deyiverdim.

Adana’da sokak ortasında köşeye sıkıştırdığı bir genç kızı döven (kızkardeşi, kızarkadaşı, nişanlısı, karısı her kim olursa olsun) genci gören iki genç de dayak atana esaslı bir meydan dayağı çekmişler. Dayak yiyen biraz sonra arkadaşını da alıp gelmiş, bu kez ikisini birden dövmüşler.

Ne yalan söyleyeyim Adanalı damarım tuttu yani, ben de orada olsam dövenlere yardım ederdim belki.

Kadına karşı şiddeti bitireceğiz. Kanunlara uymayan dayağın tadını anlayınca belki kendine gelir. Erkek gücünü kadın üzerinde denemek neymiş öğrenir.

Yeter artık bu saldırganlık!

Yorumlar kapatıldı.