İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bir tartışma programının düşündürdükleri

Sebahat Emir

Geçtiğimiz salı akşamı NTV kanalında Can Dündar’ın yönettiği 301. maddenin kaldırılıp kaldırılmamasıyla ilgili tartışma programını dinledim.

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dik’in Ermeni soykırımı olmuştur beyanı ve Elif Şafak’ın telefonla katılımıyla, düşünceleri ifade özgürlüğü meselesi tartışma genelinde soykırım üzerinde. Dolayısıyla tartışmayı esas amacına yönelik bulmadım.

Oysa 301. madde ve uygulanabilirliği üzerinde dinleyenleri bilgilendirici geniş kapsamlı bir düşünce ve fikir alışverişine ihtiyaç vardı. İlgili kanun maddesinde yer alan “Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” cümlesi önemliydi ama üzerinde durulmadı. Tartışma programına ad olan “Neden?” sorusunun sağlıklı cevabı söz konusu fikir alışverişleri boyutları içinde bulunabilirdi.

Anlaşılan o ki, bir kısım aydınlar tarihçiden tarihçi kesilerek, AB Parlamentosu’nun Türklerin soykırım yaptığının kabul edilmesi dayatması paralelinde bu kabul yolunu açmak istiyorlar. Başbakan Erdoğan’ın konunun taraflar arasında bir komisyon kurularak belgelere dayalı tartışılması teklifinin Ermenilerce rağbet edilmemesini, bazı Avrupa ülkelerinde Ermeni soykırımının olmadığını söylemenin yasaklanışını göz ardı ediyorlar.

Söz konusu programa katılan Vural Savaş’ın 301. maddeye benzer kanun maddelerinin Avrupa ülkelerinde de olduğunu, onlar kaldırmadıkça bizim de kaldırmamızın mümkün olamayacağını söylemesi üzerine Hrant Dik, “Önce biz kaldıralım. Ne kadar demokrat olduğumuzu gösterelim” şeklinde bir cevap verdi. Bunu gerçekleştirdiğimizi varsayalım. Türkiye’yi hassas konularda köşeye sıkıştırmayı, taviz üstüne taviz kopartmayı alışkanlık haline getiren AB, bu defa Rum soykırımı, Süryani soykırımı gibi Türk halkını rencide edici iddialarla ortaya çıkmayacak mı?

Düşünceyi ifade özgürlüğü, “Türkler bir milyon Ermeniyi katletti” dediği için yargılanan Orhan Pamuk davasından beri son zamanlarda gündemi sık sık işgal eden konulardan biri.

Yalan, yanlış aklımızdan her geçeni söyleyivermek düşünceyi ifade özgürlüğü kapsamına girer mi? Bence öncelikli olarak bu sorunun cevabı üzerinde durmamız gerekiyor.

Bilgi temelinde düşünmek, düşünebilmek Allah’ın insanoğluna verdiği en büyük nimet… Ancak, düşünce söze dökülürken sorumluluk bilinciyle akıl süzgecinden geçirmek, eleştiri boyutunu aşarak hakaret ve tezyife yönelmemek olgunluk ve medeniyet gereğidir. Demokratik ortam içinde insanın düşüncesini ifade özgürlüğü, başkalarının özgürlüğüyle sınırlanır. Demokrasiyi işleten ve geliştiren hayati cümle: “Ben böyle düşünüyorum, bir de sizi dinleyelim”dir. Esasen demokratik terbiye neyi nasıl söyleyeceğini bilmeyi gerektirir. Bu konuda Yunus Emre’nin: “Söz ola, kese savaşı/Söz ola, kestire başı” deyişi derin bir anlam içerir.

İnsanlık tarihi çile tarihi… Barış sloganları, özgürlük şarkıları ve büyük umutlarla girilen 21. yüzyıl, umutların aksine; savaşlar, medeniyetler çatışması, terör ve yoksulluğun dünyayı kasıp kavurduğu bir korku çağına dönüştü. Küreselleşme sürecinde umutsuzluklara düşen insanlığın barışa, adalete ve huzura her zamankinden fazla ihtiyacı var. Dünyaya yön vermeye çalışan siyasilerin zulüm arenasına dönüştürdüğü böylesi bir ortamda sanatkârların ve yazarların sorumluluğu ağır. Büyük yıkıma uğrayan dünya barışının sağlanması uğruna tabii ki her türlü haksızlığı gündeme getirip eleştirilerde bulunacaklar ama vicdani sorumluluklarını göz ardı etmeyecekler, popülarite ve ucuz şöhret uğruna emperyalist tuzaklara düşmekten sakınacaklar. Hele bizimki gibi belalı bir coğrafyada bulunan, tehlikeli kıskaçlar arasında sıkıştırılmaya çalışılan bir ülkede herkes için vicdani sorumluluk çok ama çok dikkatli olmayı gerektiriyor.

Yorumlar kapatıldı.