İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Türklüğü aşağılamak serbest mi olmalı?

İsmet Berkan

Bütün 301 tartışması tek bir noktaya sıkışmış gibi gözüküyor: Türklüğü aşağılamayı serbest bırakmak veya bırakmamak…

Başbakan, 301. maddenin son fıkrasında yazan ‘Eleştiri amaçlı fikir açıklama serbesttir’ anlamındaki cümleden hareketle, “İfade özgürlüğü sınırlanmıyor” diyor, “Ama eleştiri ile hakareti de birbirine karıştırmamak gerek.”

Doğruya doğru, hakaretin serbest olması düşünülemez. Ancak hakaret ile eleştiri arasındaki sınır nedir? Daha doğrusu, yasadaki ifadesiyle

‘aşağılama’ ile eleştiri arasındaki sınır çizgisi nereden geçmektedir?

İşte zaten bunu tartışıp duruyoruz. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Yargıtay’ın bir içtihad oluşturmasını beklemek gerektiğini söylüyor. Evet ama Hrant Dink’le ilgili karar veren Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu bir içtihad oluşturdu aslında.

Ve Hrant Dink’in mahkûmiyeti kesinleşti.

Ancak gerek Başbakan ve gerekse Adalet Bakanı, bu kararı çok dikkate almıyorlar.

Çünkü mesele, Yargıtay’ın bazı dairelerinin verdiği bazı kararlarda düğümleniyor.

Örneğin Başbakan, Cumhuriyet Halk Partisi bazı sözcülerini, yaptıkları kimi açıklamalardan ötürü ve bu açıklamaları yayımlayan Radikal dahil bazı gazeteleri de yayınlarından ötürü dava etti. Başbakan, CHP sözcüsünün ve gazetelerin kendisine hakaret ettiğini öne sürüyordu. Ne var ki mahkeme söylenenlerin hakaret değil ‘ağır eleştiri’ olduğuna karar verdi, Yargıtay da aynı görüşü tekrarladı.

İşte Başbakan (ve bu arada Adalet Bakanı da) bu karardan memnun değil, çünkü hâlâ kendisine hakaret edildiğini düşünüyor. Bunu hiç açıklamadı ama belki Başbakan mahkemelerin sırf kendisine ve partisine kızdıkları için böyle kararlar aldıklarını düşünüyor.

Gerçekten de, Başbakan’ın açtığı hakaret davalarının çoğu Yargıtay’dan ‘Burada hakaret yok ağır eleştiri var, siyasetçiler ağır eleştiriye katlanmalı’ gerekçesiyle dönüyor.
Kim bilir belki Başbakan hakkında çıkan kimi yazı ve karikatürlere savcıların doğrudan 301’den dava açmamasından ve dolayısıyla kendisinin sivil dava açmak zorunda kalmasından da şikâyetçi.

Öte yandan Yargıtay, Başbakan için böyle geniş yorumlarla kararlar verip bir anlamda basın özgürlüğünü genişletirken, bir yandan da Atatürk’ün meşhur ‘Gençliğe Hitabe’sindeki bazı cümleleri Ermeniler için tekrarlayan Hrant Dink’in ‘Türklüğü aşağıladığı’na hükmedebiliyor.

Başbakan’ın ve Adalet Bakan’ının duygu dünyasını bire bir ilgilendiren bu kararlar ister istemez 301 konusunda bir duyarlık, daha doğrusu

bir direnç yaratıyor.

Zaman zaman Başbakan’ın yargı tarafından haksızlığa uğratıldığını düşünsem de, bence arada ciddi bir fark var. Başbakan’ın açtığı sivil davalar hapisle sonuçlanmıyor, olsa olsa para cezasıyla sonuçlanıyor. Fakat buna karşılık 301’den açılan davaların sonucu hapis cezası.

Mesela şimdi Hrant Dink aleyhine tam da 301’in gerekçesinde açıkça söylenen bir sebeple (soykırım iddiası) yeniden dava açıldı. Dink’in ilk davada aldığı ceza aynı suçu belli bir süre daha işlememesi halinde ertelenmişti, şimdi yeniden mahkûm olursa iki ceza için birden hapse

girebilecek, yani 4 yıl ceza alabilecek.

Elbette hakaret veya aşağılama serbest olmamalı ama hakaret veya aşağılamanın ne olduğunu, ölçüsünü bu memleketin Başbakanı ve Adalet Bakanı bile bilmiyor, bu bir. İkincisi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı, ucunda hapis tehdidi olan davaların açılmasının bile (sonu beraatle bitse dahi) ifade özgürlüğünü sınırladığını söylüyor.

Kısacası şu: Kimse Türklüğü aşağılamak serbest olsun demiyor, istenen aşağılamaktan kastedilenin ne olduğunun netleşmesi, Türklükten kastedilenin ne olduğunun netleşmesi ve hapis tehdidinin ortadan kalkması.

Yorumlar kapatıldı.