Zülfü Livaneli
Adalet Bakanı Cemil Çiçek ciddi bir insan ve yılların siyasetçisi; ayrıca dost grupları içinde son derece zarif ve nüktedan bir kişiliğe sahip ama son zamanlarda söylediği sözleri kavramakta güçlük çektiğimi belirtmem gerekiyor.
Sayın Bakan diyor ki: “301. madde tartışılıyor ama kimse bunun diğer ülkelerde nasıl uygulandığını görmüyor.”
Ben de bu söz üzerine ona bir açık mektup yazma gereği duyuyorum:
Sayın Bakanım;
Kusura bakmayın ama bu derdi Türkiye’nin başına hükümetiniz açtı.
Çünkü çok iyi hatırlayacağınız gibi daha Orhan Pamuk davası görülmeden önce ben size geldim, Meclis Başkanlığı’na 301’le ilgili verdiğim değişiklik önergesini sundum.
Hukuk fakültelerimizle birlikte bir çalışma yürüterek, Avrupa Birliği hukuku ile mukayeseli bir önerge hazırladığımı anlattım ve şunları söyledim:
“Sayın Bakanım, bu maddede istediğimiz ufacık bir kelime değişikliğinin yapılması Türkiye’yi büyük bir dertten kurtaracaktır. Cumhuriyetin temel felsefesine uygun olarak ‘Türklük’ yerine ‘Türk ulusu’ denildiğinde birçok mahzur ortadan kalkacaktır. Lütfen bu soruna eğilin. Yoksa yakında duruşmalar başlayacak, Avrupa Birliği gözlemciler gönderecek, mahkeme salonlarının önünde itiş kakış olacak ve Türkiye bu görüntülerle yara alacak.”
Daha sonra da şunları ekledim:
“Türkiye iyice hırpalandıktan sonra AB baskısıyla nasıl olsa bu maddeyi değiştireceksiniz. Gelin bunu, kendimizi ezdirmeden ve kendi irademizle yapalım.”
Siz de bu önergeyi Yargıtay’a göndereceğinizi ve incelenmesini isteyeceğinizi söylediniz.
Aynı önergeyi CHP grup başkan vekillerine de ilettim. Destek istedim.
Sonra…
Sonrası malum:
Bu madde değiştirilmedi. Türkiye dünya basını önünde kendi kendisine çelme taktı. Bir avuç insanın yaptığı saldırılar, dünya televizyonlarında halkımıza maledildi.
Mahkemeler beraatle sonuçlandı, Başbakan yargılananları arayıp bir anlamda özür diledi.
Ve bu arada Deniz Baykal, “Bu iş Avrupa’da nasılmış bilinmiyor” dedi.
Demek ki CHP, Meclis’teki TCK tartışmalarıyla da ilgilenmemiş, Avrupa hukuku ile karşılaştırmalar yapmamış.
Koskoca ceza yasası, ana muhalefetin farkında olmadığı bir biçimde geçmiş Meclis’ten.
Ve şimdi siz Sayın Adalet Bakanı, “Bu iş Avrupa’da nasıl?” diyorsunuz.
İzninizle vermiş olduğum bilgileri tekrar tazeleyeyim Sayın Bakanım:
Alman Ceza Kanunu’nda mesele “Anayasal Organlara Hakaret” başlıklı 90/b maddesinde ele alınmış.
Bu suç, yasama organını, hükümeti veya Federal Anayasa Mahkemesi’ni veya federe devletler anayasa mahkemelerini veya bu organların bir üyesini, devletin saygınlığını bozacak bir tarzda tahkir etmek şeklinde anlaşılıyor.
Görüldüğü gibi bir “Alman ırkı” vurgusu yok.
* Fransız hukuku bakımından daha değişik bir durum söz konusu.
Bu suça Fransız Ceza Kanunu’nda değil de 27 Temmuz 1881 tarihli Basın Özgürlüğüne Dair Kanun’da yer veriliyor.
Bu kanunun 30. maddesinde mahkemelerin ve ordunun tahkiri cezalandırılırken 31. maddede bakanlara, meclis üyelerine ve kamu görevlilerine, görevleriyle ilgili olarak yapılan hakaretler konu ediliyor.
* İtalyan hukukunda, yürürlükteki ceza kanununun 290. maddesi “Cumhuriyetin, anayasal kurumların ve silahlı kuvvetlerin tahkir ve tezyifi” başlığını taşıyor.
Karşılaştırmalı hukuk açısından bakıldığı zaman bu ülkelerin hiçbirinde Türk Ceza Kanunu’ndaki “Türklük” vurgusuna benzer bir kavrama rastlanmadığı görülüyor.
Devlet aleyhindeki suçları ele alan diğer maddelere ise Avrupa ülkelerinde çok istisnai durumlarda başvurulmaktadır.
Sayın Bakanım; siz de Türkiye’nin genel çıkarlarının korunmasını istiyorsunuz, ben de.
İyi kötü dünyayı bilen bir kişi olarak, bizim yöntemimizin ülkenin çıkarına daha uygun olduğunu söylememe izin verin.
Biliyorsunuz TBMM’de “Son söz milletvekilinindir” ilkesi vardır.
Umarım basın yoluyla bu hakkımı kullandığım için gönül koymazsınız; çünkü parti ve genel başkan sisteminin egemen olduğu parlamentomuzda ne yazık ki düşüncelerimizi anlatma fırsatı verilmiyor.
Saygılarımla.
Yorumlar kapatıldı.