İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Lozan´da mütekabiliyet yok

Turgut Tarhanlı

Türkiye’de, sesi daha yüksek çıkanın haklı sanıldığı, ürkekliği, şaşkınlığı ve bilgisizliği koyulaştırmaktan medet uman bir tartışma tarzı hâkim kılınmaya çalışılıyor. Bu arada, gerçeğin ne olduğu kimsenin umurunda değil. Çünkü herkese, kendi sesi fazlasıyla yetiyor.

Bu tutum, Meclis’teki Özel Öğretim Kurumları Kanunu tasarısı üzerindeki tartışmalarda da kendini gösterdi. Bu tartışmalarda, ısrarla ve sürekli olarak kendisine atıfta bulunulan bir terim var: ‘Mütekabiliyet’ ya da bugünün Türkçesiyle ‘karşılıklılık’. Meclis içindeki ve dışındaki siyasilerimizce, Türkiye’deki gayrimüslim azınlıkların hakları konusunda bu terimin anlamı, adeta Türkiye’nin ulusal çıkarlarının bir güvencesiymiş gibi sunuluyor. Hükümet, bunda kusur etmediğini ve kanun tasarısında bu terime yer verdiğini savunurken, başta CHP olmak üzere, muhalefet partileri bu terimin hiçe sayılmasıyla Türkiye’nin Lozan Barış Andlaşması’nın gerisine götürülmek istendiği yönünde ateşli yorumlar yapıyor.

Bu tartışmaların kaynağı, Lozan Barış Andlaşması’nın 45. maddesinde düzenlenen bir hüküm. Bu hüküm, andlaşmanın ‘Akalliyetlerin himayesi’ ya da bugünün diliyle ‘Azınlıkların korunması’ başlıklı kesiminin sonuncu maddesinde yer alıyor. Bu konuda, tam anlamıyla trajikomik bir tablo karşısında bulunuyoruz. Zira bu madde hükmünde ‘mütekabiliyet’ terimi yer almadığı gibi, maddenin lafzı ve ruhu da, bir mütekabiliyet uygulamasıyla hiç ilgili değil. Dolayısıyla, tam anlamıyla yanlış bir hukuki yorum, yersiz tartışmalarda boşuna enerji sarfedilmesine neden oluyor.

45. maddeyi aynen ve resmi çevirisiyle aktarmak istiyorum: “İşbu Fasıl ahkâmı ile Türkiyenin gayri müslim akalliyetleri hakkında tanınan hukuk, Yunanistan tarafından dahi kendi arazisinde bulunan müslüman akalliyet hakkında tanınmıştır.” Bu andlaşmanın özgün metni Fransızca kaleme alındı. Bir hukuki yorum veya uyuşmazlık halinde özgün metnin esas alınması, andlaşmalar hukukunun gereğidir. Maddenin Fransızca metninde, Türkiye ve Yunanistan arasında bu konuya ilişkin hukuki yükümlülüğün vurgulanması ‘Ègalement’, yani ‘eşit olarak, eşitçe’ sözcüğüyle belirtiliyor.

Bunun anlamı şudur: Andlaşmanın bu kesiminde, madde 37-44 arasında yer alan ve Türkiye’deki gayrimüslim azınlıklar için öngörülen hakları, Yunanistan da, kendi ülkesindeki Müslüman azınlık için hukuken tanıma yükümlülüğü altındadır.

Eğer, bizim siyasilerimizin heyecanla tartıştığı gibi, sorun bir ‘mütekabiliyet’ konusu olsaydı, bu maddede kullanılan ‘Ègalement’ terimi yerine, ‘rÈciproquement’ (karşılıklı olarak) sözcüğünün kullanılması gerekirdi. Herhalde CHP’nin ataları, bu konuların ve Türkiye’nin çıkarlarının, bugünkü CHP’den çok daha fazla farkındaydı. Ve madde böyle düzenlendi.

Ama buna rağmen, iki gün önce kabul edilen kanunun ilgili maddesinde, yine de, ‘ilgili ülkelerin bu konulardaki mütekabil mevzuat ve uygulamaları dikkate alınmak suretiyle’ şeklinde bir ifadeye yer verildi. Bu, hem andlaşmalar hukukuna hem de insanların haklarının korunmasına ilişkin andlaşma hükümlerinin yorum kurallarına tamamen aykırı bir sonuçtur. Ve bu hususu, son 12 yıldır değişik çalışmalarımda vurgulamaya çalıştım.

İnsanların haklarının korunmasını düzenleyen bir andlaşma, onunla hukuken bağlanmış olan tüm devletlerin, bireysel olarak, her türlü uygulamalarını buna uygun hale getirmesini gerektirir. Bu yükümlülük, aynı andlaşmaya taraf olan diğer devletlerin uygulamalarından etkilenmeksizin varlığını korur. Ayrıca Anayasa’da (m.2), Türkiye’nin, ‘insan haklarına saygılı’ bir devlet olduğunun vurgulanmasının gereği de budur.

Varsayalım Yunanistan, bu bağlamda kendi yükümlülüğünü ihlâl etse, bu, Türkiye’nin de, andlaşmanın o hükümlerini, kendi ülkesinde uygulamaktan kaçınması gibi bir sonuç doğurmaz. Türkiye’nin yükümlülüğü aynen sürer. Aynı durum, Yunanistan için de geçerlidir. Zaten devletlerin egemen eşitliği ilkesi, bunun aksi bir uygulamayı anlamsız kılardı. Bu nedenledir ki, bizim siyasilerimiz, o veciz ‘hukuki’ tartışmalarında, ‘mütekabiliyet’ gibi bir ilkeyi terennüm etmekle, insana saygının yanı sıra, Türkiye’nin, belirttiğim bağlamda, egemenliğini de dikkatten kaçırdıklarının bilmem farkındalar mı?

Yorumlar kapatıldı.