İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hrant bu kadının yanında zemzemle yıkanmış!

Arslan Tekin

Kadın bir aktirst… Kendisin romancı sanıyor. Bir kesimi de romancı olduğuna inandırmış. Son romanında Ermeni aileyi işlemiş. Konjonktür çok uygun…Türk düşmanlığı hem dışarıda, hem içeride itibar görüyor. Başbakan “Türk düşmanlığı” yapan kendisini romancı sanan aktrisi telefonla arayarak moral veriyor. Ve bu romancı bir cemaat gazetesinin de yazarı. Bu cemaat “milliyetçi-muhafazakâr” biliniyor. Her zaman söylüyorum, cemaat gazetelerinde Türk düşmanlarının yazması (O gazetede bir “Türk düşmanı” daha yazmaktadır.) son derece tehlikelidir. Çünkü cemaatte tepeden aşağıya bir hiyerarşi vardır. Bu cemaatin sözcüsü sayılan gazetenin yazarlarının yazdıkları “doğru” kabul edilir. Gazeteyi yönetenler de, kendilerini hiçbir zaman art niyetli ve kasıtlı görmediğim “Hocaefendi” de hakikatin bu olduğunu mutlaka bilirler.

Kendisini romancı sanan aktrisin tartışılan kitabını okumadım. Hiçbir kitabını okumadım. Fikir edinmek için mecburen kitaplarını karıştırıyorum. Son kitabındaki dava konusu olan diyalogları bütün gazeteler yayınladı. “Diyaloglara bakmayın, romanın bütününe bakın, nihayetinde bu bir romandır ve kendi düşüncesi değildir. Roman kahramanları o sözleri söylemiştir.” diyorsanız yanılıyorsunuz. Her romancının bir fikri vardır ve her romancı tezini ve anti-tezini roman kahramanlarına söyletir. Hâkim düşünce roman örgüsünde ortaya çıkar. Bu aktris-yazarın romanındaki sözler başkasının ağzından kendi sözleridir.

(“Çünkü” deyip bir parantez açalım: Kadına roman yazma ilhamını Zoryan Enstitüsü vermiştir. Bu enstitünün birincisi ABD’de Cambrige’de 1982’de, ikincisi Kanada’da Toronto’da 1984’te kurulmuştur. Tek gayesi “Türkler Ermenileri kesmiştir.” tezini bütün dünyaya kabul ettirmektir… Bizim aktris-romancı bu enstitünün yetiştirmesi… Röportajlarında bu enstitünün dokümanlarını incelediğini ve çok etkilendiğini, bir roman yazmayı düşündüğünü söyleyegelmiştir. Anlayacağınız kadının fikri piçleşmiştir! Beyin iğfal edilince ortaya çıkan da elbette bir piç olur!)

***

Onu mahkemeye veren, ve mahkeme önünde protesto eden kişiler, akılları başlarında fikir sahibi insanlardır. Kendisini romancı sanan aktrisi savunanlar ise, “Türk”ten gayri her şeyi bağılarına basan asalaklardır.

Vurgulayarak söyleyeyim: Asa-lak-lar! Çünkü Türk’ün ekmeğini yiyip “Türk”e küfrediyorlar. “Türk”, burada kendi istemediği hâlde anne-babadan dolayı Türk olan değildir. “Türk” meselesi bir şuur meselesidir. Aktrisin Taşnakçı ağızla Türk’ü aşağılaması bir ırkı değil; bir hissiyatı, bir tefekkürü aşağılamasıdır. Kavga da buradan çıkıyor. AKP Genel Başkanı ve yardımcısı bunu anlamıyor. Devlet Bahçeli çok güzel bir söz etmişti: “Başbakan bölücülere karşı demokrat, milliyetçilere karşı despot.” Ben de bunu düşünmüştüm. Aynen öyle. Aktris-romancı daha mahkemeye çıkmadan Başbakan ve yardımcısı telefon açıp moral vermişlerdir. Onu Zoryan Enstitüsünün iğfal ettiğini bile bile moral verdiklerine göre, Başbakanın ve yardımcısının niyetlerinden şüphe etmemiz hakkımızdır!)

***

Kadının maksadı kendi etrafında tartışılmasını sağlamak, mahkemelere düşmekti. Hedefine ulaşmıştır. Önce Yaşar kemal vardı, komünistlikle, bölücülükle iştigal etti; Nobel’e aday olacak dendi durdu… O geçti, sıra Orhan Pamuk’a geldi. O da Ermenilerden tutturmak istedi ama yine olmadı. Daha şiddetli bir doz gerekiyordu. Nobel için artık bu kadın öne sürülecektir.
Mahkemeye verilmese miydi? Niçin verilmesin?! Eğer mahkemeler olmasaydı, hüküm başka türlü icra edilirdi. Allah korusun! İyi ki mahkemeler var. Ama Zoryan Enstitüsünün beynini iğfal edip fikrini piçleştirdiği kadını savunanlar, mahkemeye verenlerin kimliğinden hareketle bu kadarcık tasarrufu bile kabullenemiyorlar.

Olan Hrant Dink’e oldu… “Türklüğe hakaret”ten altı ay ceza almıştı. Onun sözleri bu kadının roman kahramanının ardına sığınarak söylediğinin yanında zemzemle yıkanmış kalır!

Yorumlar kapatıldı.