İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Her kötü yazarı içeri tıkmak mı gerekiyor?

Ahmet Kekeç

Geldiğimiz son nokta şudur: Başbakan Erdoğan, Türkiye imajına ciddi zararlar veren 301. maddeyi değiştirebileceklerini, bu konuda muhalefetten katkı beklediklerini söylüyor, ama solcu lider Deniz Baykal kulağının üstüne yatmayı tercih ediyor

Bazı şartları varmış.

Dokunulmazlıklar konusunda anlaşma sağlandıktan sonra masaya oturup oturmayacaklarına karar vereceklermiş.

Kesin değil yani…

Oturulabilir de, oturulmayabilir de. Pazarlığa bağlı… (Özgürlüklerimiz üzerinden başkalarıyla ‘pazarlığa oturma’ hakkını Baykal’a kim veriyor? Bu da bahs-i diğer…)

Düşünebiliyor musunuz, sağcı ve muhafazakar bilinen liderler (buna Mumcu ve Ağar da dahil), ‘statükonun muhafazası’nı sağlayan antidemokratik ceza maddesinin yürürlükten kaldırılmasını, daha da olmadı yumuşatılmasını ve ‘zararlı olmaktan çıkarılmasını’ istiyor; özgürlükleri savunması gereken solcu partinin lideri Baykal buna karşı çıkıyor.

Haa, bir de Cemil Çiçek var.

Cemil Çiçek solcu değil.

İyi bir sağcı.

İyi bilinen her sağcı gibi, Cemil Çiçek Bey de 301. maddenin değiştirilmesine karşı… Aynı zamanda Adalet Bakanlığı görevini deruhte eden Cemil Çiçek Bey’e göre, 301. maddeyi tartışanlar, bunun diğer ülkelerde, mesela Almanya’da ve Avusturya’da nasıl uygulandığını dikkate almıyorlar; çünkü bu maddeyi tam olarak okumamışlar… Bazıları da 301. maddeyi ‘kapı numarası’ sanıyormuş, oysa 301. madde kapı numarası değilmiş, falan filan.

Bunları Adalet Bakanı söylüyor.

Başkasını bilmem ama, bu maddeyi çok tartışan ve yürürlüğe girmemesi için elinden geleni ardına koymayan potansiyel bir ‘301 müşterisi’ olarak ben bu sözlerden alınganlık çıkardım.

Şöyle söyleyebilirim:

Hem defalarca okudum, hem dikkate alıyorum, hem de diğer ülkelerde nasıl uygulandığını biliyorum. Ayrıca, ‘301’ denince aklıma kapı numarası filan da gelmiyor.

Üstelik yeni TCK’yla birlikte gündeme gelen bu maddenin eski 159’dan tornistan edildiğini, içine azıcık ‘312 sosu’ katıldığını, eskisine göre daha ağır yaptırımları içerdiğini de biliyorum.

Eskisi, mesela, ‘kurumlara yönelik eleştiri’yi suç saymıyordu; güya değiştirilmiş ve iyileştirilmiş yenisinde her türlü eleştiri ‘tahkir’ ve ‘tezyif’ kapsamına giriyor.

Hazır konu açılmışken ben de Cemil Çiçek Bey’e sorayım:

Bir: Siz bu maddenin diğer ülkelerde nasıl, hangi şeraitte, ne gibi durumlarda uygulandığını biliyor musunuz?

İki: Hayatınızda ‘Fransızlığı aşağılamak’, ‘Almanlığı aşağılamak’, İngilizliği aşağılamak’ diye bir şey duydunuz mu?

Üç: Elif Şafak Fransız uyruklu bir yazar olsaydı ve Cezayir meselesini konu edinen bir roman yazsaydı, yine kovuşturmaya uğrayacak mıydı?

Dört: Her kötü yazarı cezaevine tıkmak mı gerekiyor? O zaman Emre Kongar, Ertuğrul Özkök, Özdemir İnce neden ‘içeri’de değiller?

Beş: Yasa çıkarmakla her şeyin bitmediğini, ‘uygulama’da da bazı sıkıntılar olduğunu, bazı ‘hukuk dışı’ yaklaşımlar sergilendiğini/sergilenebileceğini kabul ediyor musunuz? Kabul ediyorsanız, uygulamaya ilişkin sıkıntıları nasıl aşmayı planlıyorsunuz?

Altı: Ermeni Konferansı’na katılanları, zımnen, ‘vatana ihanet’le suçladınız. Sizin gibi düşünmeyen herkes ‘vatan haini’ midir?

Yedi: Özgürlükleri dert edinmiş görünen bir partinin mensubusunuz… Sizi, ‘özgürlükler’le arasına mesafe koymaya çalışan Deniz Baykal’dan ayıran nedir?

Başka sorum yok.

Yorumlar kapatıldı.