İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

CHP´nin aslına rücu ettiği açık

Kürşat Bümin

CHP’nin “Sosyalist Enternasyonel”de ne işi olduğu gerçekten bur muamma… Benzer şekilde şu da söylenebilir: “Sosyalist Enternasyonel”in CHP’de ne bulduğu ise bir başka muamma…

Biliyorum eski polemik ama hatırlanmasının zararı yok: Dünyada “tek parti”den neşet eden tek bir sosyal demokrat parti yoktur. Yok böyle bir şey… Olması da mümkün değildir zaten, çünkü dünya siyasi tarihinde sosyal demokrat partilerin ortaya çıkış nedeni asıl olarak meydanı tek partiye bırakmamak olmuştur. Siyaset “hokus pokus”a tahammülü olmayan bir alan olduğuna göre, “tek parti” olarak hüküm sürdüğü dönemi tarihinin parlak sayfaları arasında sayan bir siyasal partinin kendisine “sosyal demokrat” sıfatını yakıştırması herşeyden önce bir farstır. Dolayısıyla yıllarca “Ne Mutlu Türküm Diyebilene” türünden “asimilasyonist” uygulamalara bile “Şapka!” dedirten bir pankart altında yürüyebilen bir partinin 301 söz konusu olduğunda “Tamam ama dokunulmazlık meselesiyle birlikte ele almak şartıyla” diyerek yan çizmesinde şaşılacak bir yan yoktur. Tamam kimsenin hakkını yemeyelim; “Tek parti” tek parti olmaktan çıkıp “bir parti” olunca zaman içinde “ortanın solu”ndan başlayarak kendisine bir takım solumsu sıfatları uygun bulmuş olabilir; ama -bana göre- demokrasiyi merkeze koyarak reddi miras ya da hiç değilse ciddi bir “özeleştiri” yapmayan bu parti büyük ölçüde hâlâ aslı gibidir. (“Pazarlamacı” polemiği çerçevesinde, 301’i hiç değilse “medeni” bir hale getirmek için elinde yeterli gücü bulunan AKP’nin ne yapmak istediği ayrı bir sorundur.)

Madem ki söze CHP ile başladık, önceki akşam geç saatlerde NTV’de Banu Güven’in programında karşımıza çıkan basit bir “kurnazlığa” da değineyim: Gün içinde ertesi günkü gazetelere “Azınlıklar bildirisi” olarak yansıyan bir açıklama yapılmış. Banu Güven, bildiride imzaları bulunan Hrant Dink ve Etyen Mahçupyan ile konuyu tartışıyor. Gazeteciler bildiride yer alan “mütekabiliyet” meselesini tartışıyorlar. Bu türden bir şartta ısrar edilen siyasi iklimin demokratik bir cumhuriyet olamayacağını belirtiyorlar. Bu iki Ermeni gazeteci bu tespitlerinde yerden ğöğe kadar haklılar, çünkü herşeyden önce bu şartta ısrar edenlerin kendilerinin de birer üyesi oldukları Türkiye vatandaşı Ermeni ve Yahudi cemaatinin hangi mantıkla bu “mütekabiliyet” şartı altında tutulduklarını izah etmelerini istiyorlar. Söz konusu şartın Türkiye vatandaşı Rumlara uygun düştüğünü ileri sürdükleri yok. Ama hiç değilse “mantık” açısından şu mesele izah edilse de anlasak, diyorlar.

Banu Güven, yerinde bir seçimle, geçenlerde “9. Uyum Paketi” çerçevesinde “vakıflar” ve “özel öğretim kurumları”na ilişkin yeni düzenleme getirmesi beklenen tasarıların Meclis’te görüşülmesi sırasında ortalığı ayağa kaldırarak tasarıların “rafa kaldırılması”nı sağlayan CHP’nin Grup Başkanvekili Haluk Koç’a dönüyor. Hadi bakalım işte meydan, görelim gerekçeleri! Koç, belli ki, “siyaset”in hangi soru sorulursa sorulsun bildiğini anlatmaktan ibaret bir sanat olduğunu iyi bellemiş. Sevr ve Lozan hakkında Güven’in sorularıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan birtakım bilgileri sular seller gibi sıralıyor. Banu Güven, “Ama sorum…” diyerek birkaç hamle yapsa da Haluk Koç bildiğini okuyor.

“Azınlıklar bildirisi” herşeyden önce “sosyal demokrat” anamuhalefete kim olduğunu hatırlatan bir metindir. Metinde yer alan şu cümlenin utandırması gereken siyasi oluşum odur: “… yasa maddelerinin Meclis’te görüşülmesi vesilesiyle bizleri rehine olarak algıladığını itiraf eden ve ‘mütekabiliyet’ talep eden zihniyete hatırlatmak isteriz ki, onların tasavvur ettiği düzen demokratik bir cumhuriyet değildir.”

“Azınlıklar bildirisi”nin sadece muhalefete yüklenerek iktadarı akladığını sanmıyorsunuzdur umarım. Bildiri, AKP Grup Başkanvekili Salih Kapusuz’a atfedilen “Azınlıklar sorununu AB’ye giriş sürecinin gereği olarak ele alıyoruz” açıklamasını da yerli yerine koyuyor: (Bu tespit için de ellerine sağlık…)

Ama ben yine de ısrarlıyım: Bildirinin utandırması gereken asıl cenah “sosyal demokrat” sıfatını bir biçimde kabullenmiş olan anamuhalefettir. Ülkedeki “sağ” cenahın “azınlıklar” bahsi açılınca sergilediği refleksler bilmediğimiz şeyler değil. Ama sadece vitrin olarak benimsenmiş olsa da kendisini “sosyal demokrat” olarak sunan bir partinin buram buram “ağır sağ” kokan bir retorikle ortaya atılmış olması gerçekten ibret alınacak bir gelişmedir. Demek ki CHP -bir kez daha- aslına rücu ediyor…

Yorumlar kapatıldı.