İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ne kadar iyileştirseniz son söz yine Yargı´nın

Halit KAKINÇ

Elif Şafak davasında daha ilk celsede çıkan beraat kararından büyük bir mutluluk duydum. Türkiye’nin liberal ve özgürlükçü çevreleri açısından önemli bir adım atılmış oldu.

Bu vesile ile olayın üzerine gitmeli, benzerlerini de masanın üzerine yatırmalı, bir tek Elif Şafak örneğinde egemen olan akl-ı selim ile yetinmemeliyiz.

Tartışılması ve sınırları belirlenmesi gereken konu, münferit bir Elif Şafak meselesi değil, Türkiye’deki ifade hürriyetinin geleceğe yönelik olmazsa olmaz sınırlarıdır.

Söz konusu türden kararlar, batılı demokrasilerde Yargı Erki tarafından benimsenen normlar arasındadır. Uzun bir süreden bu yana içselleşmiş durumdadır.

Türkiye ise henüz bu yolun başındadır. Hemen hatırlamamızda yarar var – söz gelimi bir Hrant Dink, Elif Şafak ile aynı toleranslı bakışı paylaşma şansına sahip olamamıştır. Dink’in mahkûmiyet kararı, Yargıtay Ceza Daireleri Genel Kurulu tarafından onaylanmıştır. Bunun anlamı şudur: Hrant Dink için bu ülkede gidecek bir yer kalmamıştır.

Türkiye’de şu anki en büyük sorun, 301. Madde konusunda yerleşmiş bir içtihat bulunmamasıdır.

Elif Şafaklar çoğalsın…

Hrant Dinkler azalsın!

Yapılabilecek şeyler bellidir. Elif Şafaklar’ın çoğalabilmesi, Hrant Dinkler’in azalabilmesi için maddî planda 301. Madde’nin metnine Yasama Erki yoluyla iyileştirmeler getirmek mümkündür.

Meselá söz konusu maddenin sıraladığı devlet kurumlarının yanında, Türklüğü Aşağılamak diye bir yaklaşım bulunmaktadır. Tamamen muğlak bir ifadedir. Bir ırkın tarifi yapılamayacağına göre, bu maddede Türk Milleti’ni somut bir biçimde tanımlamak mümkündür.

Belki bir tehlike unsuru eklenebilir. Bundan kasıt, kamu düzeni bakımından tehlike doğması şartı olabilir.

Ne var ki, ne kadar iyileştirme yapsanız, son söz hep Yargı’nın olacaktır. Bu madde özgürlükçü bir biçimde yorumlanırsa, hakaret hürriyeti gündeme gelmeyecektir. Ama belirli bir bakıştan yola çıkıldığı takdirde, içine girmeyecek madde yok gibidir.

Son tahlilde, kararı belirleyecek olan hakimlerdir. Bu açıdan en öncelikli gerek, hakimlerimizin Avrupa ve Avrupa Konseyi normlarını içselleştirip benimsemeleridir. Kamuoyunun bu konuda eğitilmesidir.

Aslı varken, kimse

CHP’ye oy vermez

Bu arada, Türkiye’de yaşanmakta olan bir başka trajediden söz etmek yerinde olur diye düşünüyorum. Bu trajedi, sosyal demokrat geçinen Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu tür konularda takındığı tavırdır.

CHP, bir zamanlar Bülent Ecevit’in Türkiye’nin AB rotasını saptıran çizgisine yakışır bir biçimde bireysel özgürlüklerin karşısına en tutucu engel olarak dikilmektedir.

İşin ilginç yanı, ‘Bu adamlar dinci’ diye saldırdığı insanlar, evrensel normların izini sürmeye çalışırken, CHP, özgürlüklere zincir vurma söyleminin en başını çekmektedir.

Sosyal demokrat geçinen bir partinin düştüğü bu durum tek kelime ile acıdır. Dramdır. Trajedidir. En anlayamadıkları nokta, milliyetçi birikimlere oynayan partilerin záten mevcut olduğu gerçeğidir.

Asılları varken bu görüştekilerden hiç kimse CHP’ye oy vermeyeceği için, CHP, iyiden iyiye ortada kalacaktır.

Gelelim bu polemiğe neden olan isme. Elif Şafak, iftihar edilecek bir yazardır. Yabancı kültür iklimlerinde yetişmesine rağmen, özüne dönmüş. Değerlerine sahip çıkmış bir idealisttir. Türkiye’nin yüzaklarından bir tanesidir.

Anlayıp anlayamayacaklarından emin değilim ama mahkeme kapılarında saldırı düzenleyenlere, kitaplarını okumalarını tavsiye ederim.

Yorumlar kapatıldı.