İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

İtiraf

ETYEN MAHÇUPYAN

Sık sık eleştiriyoruz; ama teslim etmek gerek ki Hürriyet gazetesinde hâlâ Nuray Babacan gibi muhabirler de var ve gazete hâlâ onların haberlerini manşete taşıma kararı verebiliyor…

Babacan’ın 19 Eylül tarihli haberi günümüzü kuşatan tarih tartışmalarının ve apolojetik resmi tarih bakışının tümden çöpe atılmasını ima eden bir nitelik arz etmekteydi. Osmanlı tapu arşivlerinin Türkçeleştirilerek bilgisayar ortamında şeffaflaştırılmasıyla ilgili TARBİS adlı proje kapsamında Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü ile MGK arasında bir yazışma olmuş… Genel müdür yardımcısının tapu tahrir defterlerine ilişkin değerlendirme isteği üzerine MGK Seferberlik ve Savaş Hazırlıkları Planlama Daire Başkanı Tuğgeneral’in verdiği ‘gizli’ ibareli yanıt şöyle: “Osmanlı Devleti dönemine ait söz konusu defterlerin içerdiği bilgilerin etnik ve siyasi (asılsız soykırım, Osmanlı vakıfları mülkiyet iddiaları ve benzeri) istismara malzeme olabileceği ve ülkemizin içinde bulunduğu koşullar dikkate alındığında, kısmen ya da tamamen çoğaltılarak dağıtılmamalarının, genel arşiv çalışması yapılan merkezlere devredilmemelerinin, dolayısıyla bulundukları Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nde muhafaza edilmelerinin ve kullanılmasının ülke menfaatleri açısından sınırlı tutulmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.”

Karşımızda art arda dört soru var… Birincisi acaba genel müdürlük bu konuyu niçin MGK’ya soruyor? Geçmiş tapuların günümüz güvenlik anlayışıyla nasıl bir bağlantısı olabilir? İkincisi acaba MGK içinde muhatap alınan veya kendisini muhatap ilan eden bölüm niçin Seferberlik ve Savaş Hazırlıkları Planlama Dairesi? Yüzlerce yıl önceki tapu kayıtları bugünün savaş hazırlığıyla nasıl ilintilenmiş olabilir? Üçüncüsü bu dairenin personeli Tapu ve Kadastro’daki defterlerin içerdiği bilgileri nasıl biliyor? Savaş hazırlığı kapsamı içinde oturup tapu tahrir defterlerini inceleyen herhalde büyükçe bir departman mı mevcut? Nihayet dördüncüsü MGK’nın cevabi mesajı acaba niçin ‘gizli’? Arşivlerde var olan ve askerin bildiği bu bilgiler toplumdan niçin saklanmak isteniyor?

Bütün bu soruların yanıtını tek bir cümlede toparlamak mümkün: Devletin süregiden uygulamalarını gayri meşru kılan ve resmi ideolojinin vazettiği tarih anlayışı ile uyuşmayan bir geçmişimiz mevcut. Dolayısıyla bürokratik mekanizmanın bir bölümü bu bilginin açığa çıkmasından ürkmekle kalmayıp, onu gizlemeyi bir güvenlik gereği olarak sunuyor. Böylece hem günümüzdeki (örneğin gayrimüslim vakıflara ilişkin) uygulamaları hem de resmi ideolojinin (örneğin Ermeni kıyımı konusundaki) söylemini devam ettirmeyi umuyor. Ne var ki MGK’nın bu ilgisiz dairesinin ilgili mektubu bütün devletçi resmi argümanları bir anda anlamsız kılmakta. Çünkü anlaşılıyor ki o tapu kayıtlarında bile bu argümanları boşa çıkartan bilgiler mevcut… Bugüne dek devletin bilip de topluma söylemediği bazı ‘detaylar’ şimdi ancak gizlilik perdesi altında korunabilmekte; ama gizliliğin kendisinin bir ‘itiraf’ olduğu hâlâ anlaşılamamakta… Eğer ikide bir duyduğumuz üzere ‘geçmişimizde utanılacak hiçbir şey yoksa’ bu gizlilik niye? El konulmuş olan malların afişe olacağından korkuluyorsa, bunun için zaten belgeye falan ihtiyaç yok. Topraklarını, evlerini ve maddi birikimlerini terk etmek zorunda kalmış olan toplam iki milyon insanın geride bıraktığı servetin birilerinin ganimeti haline geldiği açık değil mi? Bu yükten ne ölümleri hastalığa bağlayarak kurtulmak mümkün ne de mülk bilgilerini gizleyerek… Çare gerçek sorumluların toplumun geri kalanından ayrıştırılması ve geleceğin ‘vatandaşlık’ üzerinden kurulması. Böylece koca koca kurumların topluma yanlış bilgi verme zorunluluğu da ortadan kalkar hem…

Yorumlar kapatıldı.