İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bizim oğlan bina okur…

Mihail Vasiliadis 18.09.2006

‘Mevsim normallerinin üstünde seyreden’ bunaltıcı sıcaklardan soyunmuş, güzelim İstanbul’un o rahatlatıcı güzüne balıklama dalmak varken…

Varken; kuzeyden kemençe sesleriyle gelen, cana can katan yelin okşayışını yüzünde hissetmek… çalkantılarla kabaran denizin köpüğüne daldırarak bakışlarını, gözlerinin yorgunluğunu dindirmek…

Varken; kurşunî bulutların arasından bulduğu dar aralıklardan denize dalarken etrafına pırıltılar saçan ışık huzmelerini seyrederek kendinden geçmek…

‘Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda / Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl / Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril / koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil…’ diye, N‰zım yudumlamak varken, rakının yanında…

Aman ki aman! Yeniden aynı şeyleri yenibaştan tekrarlamak gerekiyor. ‘Bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur…’ misali. Yine Patrikhane, yine Vatikan örneği ‘Patrikhanetistan’ kurulacağı fobisi. Daha doğrusu; bu fobi işlenerek, bir cinayetin ve bir linç olayının üstündeki esrar perdesinin aralanmasını önleme çabası varmış şüphesi uyanıyor bu kez.

‘Radikal’de okudum. ‘Vakit’ gazetesinde, İsmailağa Camii’ndeki cinayet ve linç olayıyla uğraşanların ‘Patrikhaneye çalıştıkları’ suçlaması vardı! ‘Nasıl olur, kel al‰ka?’ demeyin. Bakın nasıl yürütüyor ‘mantığını’ söz konusu mevkute: ‘Kartel medyası İsmailağa olayı üzerinden linç ve karalama kampanyasına başladı’ imiş. ‘…yöre sakinleri (kendileri değil yani; bu denli mantıksızlığı yüklenmemek için başkalarına atıyorlar) bu tür yayınlarla Patrikhanenin emelleri arasındaki paralelliğe dikkat çekiyorlar. Bilindiği gibi Patrikhane ekümeniklik iddialarıyla İstanbul’da Vatikan türü bir Ortodoks devletçik çıkarma gayretlerini her vesileyle gündeme getiriyor. Fener ve Balat mahallelerinde yıllardır mülk satın alan Rumlar, Çarşamba semti hariç, çevreyi adeta istil‰ etmiş durumda.’

Şimdi bu yayın olsa olsa şunu demeye getiriyor: Cinayet ve linç olaylarının üstüne gitmeyin, yoksa Patrikhanenin devlet kurmasına çanak tutmuş olursunuz. ‘Kartel medyası’ da bunu yapıyor!

Eğer gerçekten Hürriyet, Milliyet, Radikal, Posta, CNN… ilh. buna çalışıyorsa… eh, oldu bu iş demektir zaten. Radikal’in yazarlarından sayın Gündüz Aktan’la sayın Mehmet Ali Kışlalı’ya da artık yeni devlette önemli görevler verilir inşallah… nankörlük etmiş olmayalım.

Ancak benim aklıma başka bir komplo teorisi geliyor. Eskiden tam birer Rum Mahallesi olan Fener ve Balat’ta, artık gayrimenkulların binde çeyreği bile Rumlara ait değil. Oysa gazeteler Çarşamba’dan ‘kurtarılmış bölge’ diye bahsediyor. Onların yalancısıyım; bodrumlarda kadılar tarafından yargılananlar, infaz edilen kararlar, tahsil edilen vergiler, el konan mallar, hatta haraca kesilen kabadayı çeteleri… bile varmış!

Bu durumda Fener’de Patrikhanetistan mı, yoksa ‘kurtarılmış’ bölgede Vakitistan mı daha kolay kurulur? Gerçek tehlike nerede? Artık onunla da okuyucular uğraşsın.

Ben ‘ciddi’ sorunları kenara koyup, havai şeylerle uğraşacağım yine de. Sanırım Yahya Kemal’i Vakitçiler de sever.

Sana dün bir tepeden baktım azîz İstanbul / Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer / Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul / S‰de bir semtini sevmek bile bir ömre değer. // Nice revnaklı şehirler görülür dünyada, / L‰kin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. / Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rü’y‰da / Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan.

Peki, ya Orhan Veli?

O, İstanbul’u dinliyor, gözleri kapalı! Kuşlar geçiyor derken; / yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık: / Ağlar çekiliyor dalyanlarda; / Bir kadının suya değiyor ayakları; ve şair, ‘İstanbul’u dinliyor, gözleri kapalı…’

‘Bir semtini sevmek bile bir ömre değer’ derken, muhakkak ki onu ‘kurtarıp’ üstünde devlet kurmak kastedilmiyor…

Yorumlar kapatıldı.