İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Türk asıllı / T.C uyruklu´ ayrımının sonuna yaklaşırken

Kürşat Bümin

AB Türkiye Büyükelçisi’nin meşhur TCK 301’e ilişkin itirazından bazı bölümler hatırlatma faslından CNN Türk ekranından bir kere daha geçiyor… Ayrıca konuya ilişkin AB çıkışlı taze tepkiler de sıralanıyor. Sonra sıra geliyor hükümetin bu eleştiri ve tepkilere cevaben ne yapmayı tasarladığına ilişkin bölüme. Bu çerçevede aktarılan bilgilerden şu sonuca varmak abartılı değil: TCK 301’in suyu ısınmış bulunmaktadır.

Siz şu işe bakın… “Dün” diyebileceğimiz yakının yakını bir geçmişte, sonunun böyle olacağının besbelli olduğu defalarca yazılıp çizilmesine rağmen inatla TCK’ya yerleştirilen 301. madde kaldırılmasa bile önemli değişiklikler geçirecek… Arkasında bu kısa süreye sığdırılmış birkaç mahkûmiyet ve malum “hukukçular”ca kuşatılmış adliye görüntüleri bırakarak.

Şimdi tekrar CNN Türk ekranı: Haber sunucusu, TCK 301’e ilişkin hükümetin hazırlık içinde bulunduğu ve bu çerçevede muhalefetin desteğini arayacağı bilgisini veriyor. Ve de bu bilginin hemen ardından çok yerinde bir seçimle CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen ile telefon bağlantısı kuruyor. Bakalım Öymen genel kurula gelmesi kuvvetle muhtemel 301’in kaldırılmasını mı, yoksa -şimdilik- maddede değişiklikler yapılmasını mı önerecek. Öymen (her zamanki gibi) sözlerine güzel cümlelerle başlıyor: İnsan haklarına ilişkin düzenlemeleri mutlaka AB kriterlerine uyumlu hale getirmek gerekir, vesaire… Ardından da sıra geliyor bazı çekincelerin dile getirilmesine. Mesela: Ülkemizde kapsamlı bir yargı reformuna ihtiyaç vardır; dolayısıyla hükümetin yaptığı gibi problemli maddelerle tek tek ilgilenmek sorunu çözmemektedir; dolayısıyla meseleyi ciddi bir yargı reformu çerçevesinde ele almak gerekmektedir, vesaire.

Başkaları ne düşündü bilemem ama Öymen’in bu açıklamalarından benim çıkarttığım sonuç şu oldu: TCK 301’in hiç değilse medeni bir hale sokulabilmesi için zorunlu olan işlemler için CHP’nin desteğine güvenenler yandı demektir! Ne yazık… Ülkenin kapsamlı bir “yargı reformu”na ihtiyacı olduğuna adalet duygusu olan kim karşı çıkabilir? Ama insaf; bu büyük reformun günü gelmedi diye şimdiden birçok aydının canını yakan ve adliye önlerini faşizan gösterilere açan bir ceza kanunu maddesinin tez elden düzeltilmesi yolunda oluşan olumlu havaya taş koymak “sosyal demokrat” bir partiye yakışır mı?

Öymen, tahmin ettiğiniz gibi, Türkiye’nin “AB baskısıyla” bazı reformlara yönelmesini kabul edemiyor. Bu duygu bu kadarla sınırlı kaldığı ölçüde tabii ki anlaşılabilecek ve hak verilebilecek bir duygur. Ama işi bu “duygu”dan hareketle sonuçları çok hayırlı olacağı besbelli değişiklikler için bile “dayatılan hiçbir değişikliğe evet demem” tepkisine vardırmak apaçık bir sorumsuzluk örneği değil mi? Ayrıca unutmamak gerekir ki, beğenelim-beğenmeyelim Türkiye’nin “reformlar” konusunda vardığı nokta bu. Bu ülke kendi başına kalınca kendisini yenilemek için elini bile kıpırdatmıyor…

Bakın mesela: TBMM, 19 Eylül’de AKP Parti Grubu’nun talebi üzerine Bülent Arınç tarafından toplantıya çağırıldı. 9. Uyum Paketi ile ilgili bazı yasaların çıkarılması amacıyla. Gündemde 9 tasarı ve teklif var. Söz konusu tasarılardan birisi Özel Öğretim Kurumları Kanun Tasarısı. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in yaptığı açıklamalardan da biliyoruz ki, bu tasarı çerçevesinde, yürürlükte olan kanunun (625) 24. maddesi önemli değişiklik geçirecek. Biliyorsunuzdur; bu kanun bugünkü haliyle “Türk müdür başyardımcısı”nın “Türk asıllı ve Türkiye Cumhuriyeti uyruklu öğretmenler” arasından atanması mecburiyetini getiriyor.

Düşünebiliyor musunuz? Sırası gelince “Türk nedir?” sorusunu (anlamamış gibi!) tamamen “vatandaşlık” bağlamında anladığını tekrarlayan bir cumhuriyet, 1965 tarihli bir yasasında basbayağı, “Türk asıllı ve Türkiye Cumhuriyeti uyruklu” gibi inanılması gerçekten zor bir ifadeye yer verebilmiş.

Yapılacak değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti nihayet “eski rejim”e özgü hastalığından da kurtulmaya çalışıyor.

Tamam, eğer “Söz konusu madde öylece dururken bu hükümetin aklı bugüne kadar neredeydi?” diye soruyorsanız, haklısınız. Ama gelin bu “skandal”ın günahını sadece sorunun muhataplarının omzuna yükleyerek diğerlerini aklamayalım. En iyisi gelin şu basit soruyu soralım: Büyük bir yargı reformunu arzulayan CHP bugüne kadar, şu kadar yıllık (1965 tarihli) 625 nolu Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun söz konusu maddesinin değiştirilmesi yolunda ne gibi bir girişimde bulundu?

Görüyorsunuz; sorgulama buraya varınca her şeye, bütün rötarlarına rağmen, ırk esasına dayanan bu maddeyi nihayet defetmeye uğraşan Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’i kutlamamak imkansızdır.

Yorumlar kapatıldı.