İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Özkök ve Tekzibin Teyidi

Özkök, Lübnan’a asker gönderilmesi için ajitasyon-propaganda faaliyetlerini sürdürürken tekzip edilen resmi açıklamalardan medet umuyor. Tekzibi eleştirmeye kalkarken teyit ediyor.

——————————————————————————–

BİA Haber Merkezi

04/09/2006 Ragıp DURAN ragip137@hotmail.com

——————————————————————————–

BİA (İstanbul) – Hürriyet gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, 2 Eylül Cumartesi tarihinde ‘Karanfil cephesi dağıldı mı’ başlıklı bir yazı yayınladı. Yazıda, belki de önemsiz gibi görünen bir gazetecilik uygulamasının somut ve vahim bir örneği sözkonusu.

Linki tıklayıp yazıyı okuyabilirsiniz. Ben yine de özetleyeyim: Özkök, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ve Dışişleri Sözcüsü Namık Tan’ın verdiği bilgilere dayanarak, Gül’ün Beyrut ziyareti sırasında, yemekte, Lübnan Başbakanının, Ermeni Bakan Oğasappyan’ın masaya gelip Türk askerinin Lübnan’a gelmesini istediğini söylemiş.

Agos gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hırant Dink, Birgün’de yayınlanan yazısında bu haberi tekzip ediyor. Çünkü Dink, Ermeni Bakanın bu bilgiyi yalanladığını, masaya bile yaklaşmadığını, yalanlamanın iki gazetede yayınladığını bildiriyor.

Özkök, bu tekzibe şaşırmış! Cumartesi günkü yazısında da yalanlanan haberini ve kendisini savunmaya çalışıyor ama son derece acemi bir şekilde.

Tekzibe karşı ne yapmalı?

Gazetecilikte zaman zaman, isteyerek ya da bilmeden bu tür yanlış anlamalar, yanlış aktarmalar olabilir. Gazetecinin görevi, kamuoyuna doğru bilgi vermek olduğuna göre, bu olası yanlışları mümkün olan en kısa süre içinde düzeltmek olmalıdır. Düzeltme, gerekçeli, inandırıcı ve ikna edici olmalı.

Gelelim şimdi Özkök’ün tekzip karşısındaki tutumuna. Savunma yönteminde hem mesleki-teknik sorunlar var hem de siyasi ahlak açısından pürüzler.

Tartışılan haberin kaynağı, yani açıklamayı yapan Lübnan Başbakanı Sinyora. Haberin diğer iki unsuru da Ermeni Bakan Oğasappyan ile Türk Bakan Gül.

Özkök, haberi tekzip edilince ne yapıyor? Gidiyor Gül’e bir kez daha soruyor. Yetmemiş tabi bu, bir de Namık Tan’dan daha kitlesel bir yanıt alıyor.(50 kişi duymuş, resmi yemekteki açıklamayı. Resmi protokol yemeği mi bu yoksa küçük bir kapalı salon toplantısı mı?).

Özkök, tahrifat yapıyor. Çünkü tekzip edilen haberinin doğru olduğunu onaylayacak kişi Gül ya da Tan değil, Sinyora ya da Oğassapyan’dır. Gidip onları bulsa, ‘Böyle bir açıklama yaptınız mı? Yapmadınız mı?’ diye sorsa ve yanıtı yayınlayabilse, işte o zaman Dink’in aktardığı yalanlamaya yanıt vermiş olacak.

Gül ya da Tan, tabi ki, haberin ilk versiyonunu ısrarla savunacaklar. Çünkü o haberin kaynağı bizzat Gül.

Bu mesleki-teknik hata, masum bir hata değil. Kasıtlı.

Gelelim işin siyasi ahlak yönüne:

Söz konusu haberin sadece Hürriyet’de yayınlanmış olması bir sorun yaratıyor. Eskaza, bu açıklama doğru olsa, gerçekten haber değeri taşıyan bir bilgi olduğu için, Lübnan gazetelerinde ve global medyada da yayınlanırdı. Özkök de bunu iftiharla köşesine alır, iktibas ederdi.

Fiskosla Çığlık

Lübnanlı Ermenilerin Türkiye sevgisi konusunda Özkök galiba yeterli bilgi sahibi değil. Bir gazeteci, Lübnanlı bir Ermeni yetkilinin ‘Türkiye askeri gelsin’ şeklinde bir açıklama yapmasını doğal bir olgu olarak karşılamaz.

İkinci elden ve taraflı bir kaynaktan aldığı bilgiyi, doğrulamadan yayınlamaz. (Özkök, fact-checking kurumunun varlığından ve işleyişinden haberdardır herhalde). Hürriyet gibi bir gazetenin Lübnan Başbakanı ve Ermeni Bakana ulaşma gibi bir sorunu olmasa gerek.

İş bununla da sınırlı değil. Gül’ün Beyrut ziyaretinden birkaç gün sonra Lübnanlı Ermeniler, Türk askerinin gelme ihtimaline karşı protesto gösterisi düzenledi. Bu haber de Türk medyasında yayınlandı.

Üstelik bu gösteri, öyle yemek salonunda üç-beş kişi arasında yapılan konuşmaya benzemez. Etten-kemikten insanlar, pankartlarla sloganlarla sokağa çıkıp taleplerini, tepkilerini dile getirdiler.

Kimsenin inkar ya da tekzip edemeyeceği hakiki gerçek bir olay. Ünlü köşe yazarının kulağına söylenen tek yanlı, propaganda içerikli sızdırma haber değil!

Özkök’ün yazısının ilk bölümünde bu tekzip meselesi yer alıyor. Ve Özkök, somut gerçeğe sadakat, genel konum içinde değerlendirme, önyargısız habercilik gibi anlayış ve uygulamalardan yoksun olduğu için, tabi esas olarak siyasi-ideolojik görüş ve tercihlerine de uygun olduğu için, Bakan’ın açıklamasını (Medyatik Gerçek) olup bitenle (Hakiki Gerçek) çelişmesine rağmen, doğruymuş gibi sunuyor.

İkinci bölümde ise Lübnan’a asker gönderilmesi konusunda Murat Belge ve Özdemir İnce’yi şahit göstererek – ki bu iki ismin bir araya gelmesi bile özellikle Belge açısından talihsizlik- ajitasyon-propagandaya devam ediyor.

O zaman anlıyoruz ki, Dink’in tekzibini istemeden de olsa teyit eden Özkök, aslında Lübnan’a asker gönderilmesini desteklemek için tahrifatlardan medet umuyor.

İçten bir itiraf…

Nihayet açıkça itiraf edeyim: Ben Özkök’ü beğeniyorum. Hakikaten!

Çünkü Özkök, Türkiye’de medya eleştirisine önemli katkılarda bulunuyor. Özkök’ün yazılarını kaçırdığım günler oluyor.

O zaman arkadaşlarım, meslektaşlarım hemen telefona sarılıp ‘Yahu seninki yine yalan yanlış şeyler döktürmüş, sana yazı konusu çıktı, yazmayacak mısın?’ diyor. Ne yazık ki, benim 98 tarakta bezim var.

Ancak, çok müsait gollük pasları değerlendirebiliyorum. Özkök bazen ilkokul öğrencilerinin bile kanmayacağı manevralar çeviriyor. Bu durumlarda zamana, emeğe yazık….

Ama savaş, çatışma ya da Kürt meselesi konularında Özkök, genelde iyi malzeme veriyor.

Müstafi ve müteveffa iletişim sosyologu, Irak işgali konusunda hem mesleki, hem siyasi, hem de hukuki bir hezimete uğradı. Darısı Lübnan için… (RD/BA)

Yorumlar kapatıldı.