İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Basın leşkerleri

Engin Ardıç

Herifçioğlu hala ‘yenik sayıldık’ diyor yahu!… Memlekette mektep var, medrese var, kitap var, kitapçı var, dön dolaş ‘yenik sayıldık’…

Elbette, Türk basınının bir kesimi çamurun içinden geldiğinden, ‘Fransa kralı Napolyon’u’ İstanbul’u ele geçirmek amacıyla gizlice Haydarpaşa’ya da getirir, Birinci Dünya Savaşı’nda bizi de yenik saydırır…

Yenik sayıldığımız için elimizden giden Lübnan topraklarına seksen sekiz yıl sonra geri dönüyormuşuz, duyan da oraları aldık sanacak.

İlkokullarda öyle öğretilirdi eskiden tabii, Atatürk çocukluğunda kızkardeşi Makbule’yle birlikte çiftliğe dadanmış kargaları kovalardı (karga sürüsü Yunan ordusu oluyor), dünya savaşında da ‘müttefiklerimiz yenildiği için biz de yenik sayılmıştık’…

Evet ama gazetede çalışmak için herhalde en azından ortaokul diplomaları olmalı bunların…

Ortaöğretim düzeyinde de öğretirler, savaşta ne olmuş ne bitmiş…

Hayır, öğretmezler. Bizlere ne Kanal Seferi öğretilmişti, ne Mezopotamya cephesi, ne Galiçya, ne Romanya, ne de Kafkas cepheleri. Varsa yoksa Çanakkale.

İyi de, eşek değilsen, hele gazetecilik yapacaksan, sonradan öğrenirsin.

Öğrenmezsin. Zaten sınıfta da çakmazsın sen, hocalar garez olurlar… Maçta da yenilmezsin, ‘haaakem’ taraf tutar… Sen tipsiz değilsindir, kız orospu çıkar… Sen çok kazanacaksındır da, patron para vermez… Hastalıktan da ölmezsin, doktorlar iğne ‘vururlar’ da ondan gidersin… (Köylü dilindeki ‘iğne vurmak’ deyimini artık şehirliler de kullanır oldular, aman dikkat!)

Savaşta da yenilmezsin, yenik sayılırsın. Çünkü savaş sonuçlarını UEFA ya da FIFA tescil etmektedir, onlar da bizi sevmezler.

Bir gecede doksan bin köylü çocuğunu Rus ordusuna değil dona verip yedirirsin, ama yenilmezsin, yenik sayılırsın.

Süveyş Kanalı’ndan başlayıp taa Halep kuzeyine kadar bozgun halinde çekilirsin, ama yenilmezsin, yenik sayılırsın.

Eloğlu Basra’ya çıkartma yapıp Bağdat’ı geçecek yürüyecek, yenilmeyecek, yenik sayılacaksın.

Anlı şanlı Talat Paşa, müttefikler Almanya demiryolu bağlantımızı kestikleri zaman pes edip ateşkes isteyecek, yenilmiş olmayacaksın.

Peki Mondros’ta mütareke belgesinin altına imzayı kim attı, hükümetin resmi delegeleri mi, benim rahmetli babam mı, yoksa senin rahmetli deden mi?

Yahu sakın Müslüman olduğumuz, Kıbrıs limanlarını açmadığımız ve sözde Ermeni soykırımını tanımamakta direndiğimiz için yenik sayılmış olmayalım? Yok yok, mutlaka enflasyonu tek rakama düşüremediğimiz için bizi yenik saymış olmalılar.

Yaaa, Pınar Altuğ anlatmaz sana bu konuları yavrum… Hülya Avşar da anlatmaz. Okuyacaksın. Zahmet olacak ama ne yapalım?

Elbette bu işler, ikinci devre başlayalı daha on dakika olmuş durumda ‘üç ihtimalli’ maç eleştirisi yazmaya da benzemez, ‘maçın tartışmalı pozisyonlarını’ Uğur’a kırk altı kere geçtirip ahkam kesmeye de.

Sıkmıyorsa da, bildiğin, anladığın işlere bakacaksın: Sibel’in kalçaları, Emina’nın memeleri… (Emine değil, Emina, bu da yeni çıktı.)… Unutuyordum, bir de Berrak’ın bacakları.

Bir de haddini bileceksin tabii, bizleri kıskanmayacaksın. Büzüğün sıkmadığı için yüzümüze karşı edemediğin hakaretleri arkamızdan Internet’in birtakım dedikodu sitelerine imzasız mektup halinde döşenmeyeceksin. Sonra da utanmadan gelip iş istemeyeceksin.

Adam olacaksın yani.

Ama istersen Türk basınında ayakçı olarak da kalabilirsin, o bambaşka bir konum. Fena da değildir ha, karı kız düşer.

Yorumlar kapatıldı.