İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Hayırlı olsun paşam!

Ragıp Zarakolu 21.08.2006

Hürriyet ve Milliyet yazarları dehşet içinde, Danıştay ve Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırıların sanığı Alpaslan Arslan’ın babası eğitimci İdris Arslan’ın sözlerini aktarıyor ve ‘bu sözler bir eğitimciye yakışır mı’ diye soruyor.

Ama bence burada ‘eğitimci’yi değil ‘eğitimi’ sorgulamak gerekiyor.

Evet, Alpaslan’lar, Bay Demirel’in döneminde onun hoşgörüsü ile açılan Komondo kamplarının eğitimi.

Herhalde buraya gönderilen gençler, çiçek toplamak iç değil, bir iç savaşta Türkiye solunu imha etmek için eğitildiler.

Babanın yaşı ve söylemi tam da o kuşağa denk düşüyor.

Oğul ise Evren Paşa’nın hükmettiği dönemde büyüdü, gıdasını o dönemden aldı.

1960’lı yıllarda Demirel yanlısı Aydınlar Ocağı ve benzeri kuruluşlar, kökleri Ziya Gökalp’te yatan, ‘İslam-Türk Sentezi’ öğretisini pişirmeğe başladılar.

Solun yükselişi karşısında Kemalizm ve Milliyetçilik pirim kaybetmişti.

Milliyetçiliğe koltuk değneği olarak halkımız içindeki güçlü dini duygulardan da yararlanmak gerekiyordu.

Sadece milliyetçilik ile insanları cezp etmek mümkün değildi.

Ve bu dönem tam da ABD’nin ‘Yeşil Kuşak’ doktrini ile İslami hareketlere destek verdiği döneme denk düşüyordu.

Anadolu’da yükselen solun, İran devriminin yükseldiği ve Afganistan Savaşının başladığı bir dönemde mutlak ezilmesi gerekiyordu.

1980’lerde Anadolu’dan solun ve Alevilerin Avrupa’ya ve Türkiye’nin batısına göç ettiği / göç ettirildiği bir dönem yaşandı. Sol, Anadolu’dan, sanki bir kanserli ur kabul edilerek, kazınarak temizlendi.

Bu 90’larda yaşanan büyük Kürt göçünden / göçertmesinden önce yaşanan son kitlesel göç olayıydı. Bir anlamda ‘Son Tehcir’di bu.

Kemalist öğeler de 60 ve 70’lerde yükselen soldan etkilendiği için iç ve dış erk odaklarında itibar yitirmişti.

1980 darbesi ile Demirel ve Türkeş, ‘barışçıl’ bir biçimde enterne edilirken, onların bölüştüğü İslam-Türk Sentezi, devletin temel öğretisi oldu.

‘Kendileri hapiste, siyasal haklardan mahrum’, ama ‘fikirleri iktidarda’ idi.

Mustafa Kemal’in mirası iki temel kurum, TDK ve TTK Cunta hükümeti tarafından kapatıldı ve yerine oluşturulan kurumlar İslam-Türk sentezcilerine teslim edildi.

Bu görüş, Sam Amca tarafından Orta Asya’daki Türki ülkeleri etki alanına almak bakımından yararlı görülüyordu…

1980 sonrası kuşaklar bu öğreti ile ‘melez’ biçimde büyüdüler ve eğitildiler.

Ülkücü hareket içindede bir ayrışma yaşandı. MHP klasik, devletin el altında hazır bekleme politikasını sürdürürken, devletin kendilerini ‘harcamasını’ hazmedemeyen kesim, BBP’de daha İslamcı ve Muhafazakar bir kisveye büründü.

Baktığınız vakit bu yeni tür gençler, ne klasik Turancı tipine uyuyordu, ne de klasik İslamcı…

1999 seçimlerinde Devlet Bahçeli’nin, ‘Türban olayını’ kullanarak Necmettin Hocanın oportünizminden bıkmış İslami kesimlerden ve oyunun işe yaramasını isteyen BBP tabanından topladığı ek oylarla, koalisyon ortağı oldu.

İlk işi de ‘Türban’ değil, ‘Soykırım inkarcısı ve azınlık karşıtı bir eğitim’ politikasını başlatmak oldu.

Şimdi Milli Eğitim Bakanı kendisinin de ‘Alpaslan’ın hedefi olduğunu söylüyor, ama ‘Alpslan’ları yetiştiren eğitim programları genç insanları şekillendirmeye devam ediyor.

Bunu siz istediniz sayın Cuntacı Generallerimiz.

Şimdi sonuçtan ne siz, ne de Pentagon’ daki meslektaşlarınız memnun.

Hamas, Taliban, Hizbullah gibi bumerang geri gelip, sizleri vurdu.

Milliyetçi histeri, anti-semit rüzgarları da peşine aldı.

İkisi birlikte esip gürlüyor.

Türkiye artık Paşalarının soyu sopu, Yahudi kökenli olup olmadığı ile uğraşıyor.

Bayrak isterisini başlatan General Özkök ise, futbolu bile faşistleştirenlerin sözlerinden dolayı gönlü kırık ayrılıyor görevden.

Rüzgar eken fırtına biçiyor.

Sevgili ozan Özdemir İnce ve Çölaşan ve Özkök başta Hürriyet yazarları hayırlı olsun hepinize.

Yaratılan Frankenstein hepinize hayırlı olsun.

Not: Köy Enstitülerini, büyük toprak sahiplerinin, aman köylü uyanıyor feryadı üzerine kapatan CHP, ilk İmam Hatip Okulunu açma, Türkçe ezanı kaldırma (DP ile birlikte) şerefine de haiz. Kızılay’da Menderes’in yakasına yakışmakla öğünen Deniz Baykal, geçen gün, ‘Türkiye’de Azınlık, Mazınlık Yok!’ diye buyurdu. Yargıtay’ın Türkiye yurttaşı azınlık diye tanımlanan vatandaşlarımızı, ‘Yabancı’ diye tanımlamasına niye şaşıralım?. Baykal’lar varken, baba Arslan’ın ‘laiklik adı altında bir çok Ermeni ve Rumun ülke değerlerine düşmanlık yaptığını’ söylemesine niye şaşıralım? Böyle başa böyle traş!

Yorumlar kapatıldı.