İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Van Gölü’nün çevresindeki efsaneler neden hep ah’lı

Gila BENMAYOR

Van Gölü kıyısındaki Ahlat’ın bir efsanesi var. Gölün kıyısında hüküm süren Urartu Kralı “Lat” Medlerin saldırısında ağır yaralanır.

Urartu Prensesi “Ah Lat” diye göz yaşı dökerken Medler şehre girer. Urartu Kralı ölür ama adını çok sevdiği şehre verir.

DOĞDUKLARI yerlere vefalı işadamlarının peşlerine takılmak ne iyi?

Bu kez de Bitlis kökenli Eren ailesiyle Türkiye’nin doğusunda iki günüm geçti.

Bitlis, Tatvan, Ahlat ve ikinci Nemrut Dağı.

Yani heykelleriyle ünlü olanı değil krater gölü olan dağ.

Onun da adı Nemrut.

Rivayete göre, ünlü kral başlarının bulunduğu Nemrut Dağı Kommagene Krallığı’nın kışlık ikametgahı, bu ikinci Nemrut Dağı’da yazlık ikametgahı imiş.

Bilemem.

Türkiye’nin her yerinde olduğu gibi buralarda da efsaneler öylesine çok ki?

Van Gölü’ndeki Ahtamar Adası’nın efsanesini bilirsiniz çoğunuz.

Adadaki keşişin kızına aşık Müslüman delikanlının, sevgilisinin adını “Ah Tamar” diye sayıklayarak boğulduğu söylenir.

Gölün tam karşı kıyısındaki Ahlat’ta da benzer bir efsane var.

Van Gölü’nün kıyısında hüküm süren Urartu Kralı “Lat” Medlerin saldırısında ağır yaralanır.

Urartu Prensesi babası için “Ah Lat” diye göz yaşı dökerken Medler şehre girer.

Yaralı Urartu Kralı ölür ama adını çok sevdiği şehre verir.

SOYUMUZ URARTU

Ahlat’ta gölü kıyısında kaldığımız üç yıldızlı Selçuklu Oteli’nin bahçesinde sohbet koyu.

15 yıldan beri bölgede turizmcilik yapan, otel görevlilerinden İsmail Kürümoğlu açıkça beyan ediyor:

“Soyumuz Urartulara dayanır”

Ne güzel.

Kürümoğlu çevredeki Selçuklu mezarlarını görüp görmediğimizi soruyor.

Ardından gururla ekliyor:

“Köklerimiz Horasan’a kadar uzanır”?

Peki hani Urartu’ydu kökleri?

Belli ki, Kürümoğlu her iki kimliği de seviyor, ikisinden de vazgeçemiyor.

Ahlatlılar daha çok MHP eğilimli.

Hatta MHP lideri Bahçeli’nin “Yüreğimin yarısı Söğütlü, diğer yarısı Ahlatlı” dediği söyleniyor.

Kürümoğlu da Ahlatlıların çoğunluğu gibi MHP yanlısı.

Dolayısıyla Horasan kökleri belki siyasi tercihinin inancı daha çok.

Neticede Kürümoğlu’nun tavsiyesine uyarak çevreyi keşfe çıkıyoruz.

İlk durak Nemrut Dağı Krater Gölü.

Krater alanında esasında ikisi büyük beş göl varmış.

Bir tanesi de bası yerlerinde 60 derece sıcaklığında kaplıcaların olduğu Sıcak Göl.

Minibüsle giderken yolun kenarında Sıcak Göl’de çoluk, çocuk yıkananları görüyoruz.

Kadınlardan bazıları çıplak.

Daha yukarlara doğru tırmandıkça manzara büyüleyici.

Krater Gölü’nün üzerinde en küçük bir çırpıntı yok.

Çevresindeki dağları ayna gibi yansıtıyor.

GEZİ REHBERİ OLMADAN ASLA

Nemrut Krater Gölü’nü biz bilmiyoruz ama turistler biliyor.

Giderken de, dönerken de kamp kurmaya gelenlere rastlıyoruz.

“Ah Lat” ise bambaşka bir hikaye.

Şimdiye kadar nasıl görmemişim, duymamışım.

Selçuklu mezarlarını, kümbetleri, bana Mostar Köprüsü’nün minyatürünü hatırlatan o küçük biblo gibi köprüyü, camileri, minarelerin fotoğraflarını çekiyorum ama bilinçsizce.

Ahlat konusunda en küçük bir fikrim yok.

Sadece çok güzel iyi korunduğunu, restore edildiğini ve edilmekte olduğunu fark edebiliyorum.

İstanbul’a dönünce Sevan ve Müjde Nişanyan’ın bu yıl yayınladıkları “Ankara’nın Doğusundaki Türkiye” gezi rehberinde geniş bilgiye kavuşuyorum.

Keşke giderken kitabı yanıma alsaymışım.

Gezi rehberine göre, yaygın kanının aksine, Selçuklular Ahlat’ta sadece 1233 ile 1243 arasında yani 10 yıl hüküm sürmüş.

Herhangi bir eser de bırakmamışlar.

Kümbetlerin çoğu İlhanlı (Moğol) egemenliği altında hüküm sürmüş yerel beylere aitmiş.

Bir kısmı da Karakoyunlu ve Akkoyunlu.

Yolunuz mutlaka günün birinde Ahlat’a düşsün derim.

Ama yanınızda “Ankara’nın Doğusundaki Türkiye” gezi rehberiyle.

Yorumlar kapatıldı.