İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

`Pardon, sizi İsrailli zannetmiştik´

Ayşe Günaysu 26.07.2006

Bu benim başlığım değil, iki gün önceki, 24 Temmuz 2006 tarihli Radikal’in haber başlığı. Kadıköy’de EMEP’in Özgür-Der katılımıyla düzenlediği İsrail’i protesto mitinginde İngiliz Michael Dickinson, ‘İsrailli’ sanılarak saldırıya uğramış. Dickinson’un savaş karşıtı olduğu anlaşılınca kürsüye davet edilerek, özür dilenmiş. Polis marifetiyle kalabalığın elinden kurtulan Dickinson saldırıdan kaçarken terliklerini düşürdüğü için, sığındığı iskele karakolundan alana döndüğünde yalınayakmış. Alanda sık sık tekbir getiren Özgür-Der’liler Hizbullah lideri Nasrallah ile Hamas lideri Meş’al’in resimleriyle, ‘Hizbullah’a Hamas’a Direnişe Bin Selam’ pankartları taşıyorlarmış. 20 yıldır İstanbul’da yaşayan Dickinson ise, meğer geçen Mart ayında, Kadıköy Rıhtımı’nda kurulan Barış Çadırı’nda hazırladığı, savaş karşıtı kolaj resimlerini sergilemiş bir kişiymiş.

Sosyalistler, sınıf çatışması, sömürü, artı-değer, kadın, ayrımcılık, ırkçılık gibi sosyalizmi sosyalizm yapan değerlerin hiçbirinde ortaklaşmadıkları siyasi hareketlerle salt İsrail karşıtlığında birleşmenin ilkesizliğini sorgulamamanın sonuçlarını hayatın içinde böyle yaşıyorlar. Aziz Nesin hayatta olsaydı, bu durumu taşlamak için oturup bir öykü yazsaydı, ‘Pardon İsrailli zannettik’ haberi kadar çarpıcı olur muydu, bilmiyorum.

İnsanların insanca yaşamı için, adalet için mücadele edenlerin görevi öncelikle paylaşım, yayılma, egemenlik alanlarını genişletme savaşlarına karşı çıkmak. Savaş her şeye rağmen çıktığı ve sürdüğü zaman da, savaş sırasındaki insanlık suçlarına, sivillere yönelik saldırılara, tecavüzlere, insan haysiyetiyle bağdaşmayan uygulamalara karşı mücadele etmek. Bu yüzden, bugün Lübnan’da sivil can kayıplarına, insanca yaşamak için varlığı zorunlu olan altyapının tahribine, sağlık ve diğer kamu hizmetlerini sekteye uğratan saldırılara karşı çıkmak her bakımdan bir görev.

Ancak sosyalistlerin ve genel olarak muhaliflerin bunu yaparken İslami faşizme, Yahudilerin Hamursuz bayramında yiyeceklerine Müslüman çocuk kanı karıştırdıklarına dair propaganda filmleri yayınlayan Hizbullah ırkçılığına prim vermek gibi bir özgürlükleri yoktur. Sosyalistler geçmişte meseleleri kitlelere hamasi edebiyatla (biz ajitasyon derdik) açıklamanın, hamaseti bilgiye tercih etmenin acısını çok çektiler. Ortadoğu’da neyin ne olduğunu, nerelerden geçilip bugünlere gelindiğini tartışmadan, açıklamadan, bilgiye başvurmadan ‘Siyonist katillere ölüm’, ‘Kahrolsun İsrail Siyonizmi’, ‘Yaşasın Filistin Direnişi’, ‘Her yer Filistin hepimiz Filistinliyiz’, şablonları üzerinden siyaset yaparsak linç kültürüne karşı mücadele ederken, işte böyle kendimizi miting alanlarında linççi ya da linççilerin yoldaşı olarak buluveririz.

Bilgiye değil, kitleleri peşinden sürüklemenin kolay yolu olan ajitasyona dayalı bir siyaset yapma kültüründe mesela, Ortadoğu’ya bir türlü barış gelememesinin nedeninin İsrail olduğu bilinir ama Ortadoğu halklarının kendi aralarında yaşadıkları kanlı çatışmalar unutulur. İngiltere ve Fransa bölgeyi terkettiğinde daha en baştan Suriye’nin Lübnan üzerinde hak iddia etmeye başladığı, Nasır yönetimindeki Mısır’ın Arap milliyetçiliğinin en büyük savunucusu sıfatıyla komşularına karşı hiç de barışçı bir politika izlemediğini, Irak’ın Müslüman kardeşlerine karşı açtığı iki büyük savaş, 20. yüzyılın en uzun savaşı olarak tarihe geçen İran-Irak savaşı, Lübnan’da 14 yıl süren mezhep savaşları, Irak’ta Saddam’ın Kürtlere zulmü ve Şiilere uyguladığı baskılar, Suriye’de 1982’de yirmi bin Müslüman’ın öldürülmesi, Mısır’da Hristiyanlara karşı saldırılar, Cezayir’de iç savaşta yüz bin kişinin hayatını kaybettiği, İran’da rejim değişikliklerinde yaşanan tutuklamalar ve idamlar yani İsrail’den tümüyle bağımsız bütün bu şiddet, çatışma, can kayıpları, zulüm bilinir ama ya unutulur, ya bilinmezden gelinir, böylece bırakın genel kamuoyunu, sokaktaki sosyalistin, muhalifin kolektif algısında Ortadoğu’daki insanlık suçlarının yegane müsebbibi İsrail’dir.

Meselenin can alıcı noktası şu: Adalet için yola çıkanların mücadelesi tek boyutlu değil. Düşmanı da tek değil. İsrail’in sivillere yönelik saldırılarına karşı çıkarken, Hizbullah’ın yoldaşı olmamayı beceremiyorsak, tekbir getirenlerle hep bir ağızdan slogan atmamanın yolunu bulamıyorsak, Yahudilerin yiyeceklerine çocuk kanı karıştırdıkları propagandası yapanlarla uygun adım yürümeyi reddetmiyorsak, İsrail’in politikalarına karşı çıkışımızın da vicdanlı insanlar nezdinde kıymeti harbiyesi olmayacaktır.

Yorumlar kapatıldı.